Bir Kayıp Daha

busra-arapoglu

Yavaş yavaş uğultularına gömülüyor, tutarsızlık olacak, kesinlik bekleme. Zaman ağır ağır teninin altına batıyor. Kaybolacağını biliyor. Geriye çekmiyor, tekrar etmesini kesinlikle istemiyor. Yüzlerce kayıp hayatlar, dikkatini çekmiyor çünkü kendisini de onlardan biri olarak görüyor. Ellerini serbest bırakıyor. Kendini soğuk rüzgarlara emanet ediyor ve ona iyi gelmeyeceklerini biliyor. Ama kaçış yolu yok, zorla çekiliyor rüzgarlara, yardım aramayı bırakıyor. Kimse rüzgarlardan daha güçlü değil. Ve yavaş yavaş kan ellerine bulaşıyor, gittikçe yoğunlaşıyor. Artık rüzgarlar sadece esmiyor, yağmur camları delip odasına dalıyor ve odasını dolduruyor, her yere dağılıyor korkutucu kırmızılığı. Vücudu ağır ağır kendini kaybediyor aklının yokluğuna daha fazla dayanamıyor, o da pes ediyor. Hayır, mutluluk için iki uzun çizgi lazım. Beyazlığı yavaş yavaş kırmızıya dönecek iki çizgi…

Ve duygularını kendine bile tarif edemiyor, artık bitsin istiyor, her şey bitsin istiyor. Tanrıdan yardım dileniyor belki ama yardımı hak etmek içinde elinde hiçbir şey yok. Uzaklara bakıyor, masumluğunu istiyor, eski aydınlığını istiyor ve tek çıkış yolu biliyor ama o yola giremiyor. Belki yolun başına geliyor ama adımlarını atamıyor, onu tutan tek bir şey yok, hayalleri yok, olsa bile inancı olacağına inancı yok. Kendini kaybediyor, deliriyor ama bilinçsizce sakinliğini koruyor, biliyor; Kendisi, kendisi değil. Kendisiyle konuşmuyor, onu yola iten kendisi değil. Dile getirmiyor, başkalarına yaz yağmuru gibi gelecek biliyor. Kendine de, o olan ona da öyle gelsin istiyor. Kaybediyor, farkında. Kazanmanın tadını bilmiyor, iyi gelmeyi bilmiyor, sevilmeyi bilmiyor, sevmeyi bilmiyor, yaşamayı bilmiyor, ölmeyi bilmiyor.

Hep gelip geçen rüzgarlar bu sefer gitmiyorlar. Onu bırakmıyorlar, sadece onların varlığını hissediyor ve böyle daha çok yaralanıyor. Ellerini arkada çalan müziğe doğru uzatıyor ama dokunamıyor, müziği açan o değil, o kendini boşluğa itmiyor aksine elleri çok keskin şeylere ulaşıyor, izin veriyor, hoşuna gidiyor. Tenine geçmeleri onun için bir sorun değil. Ve en güzel kısmı geliyor, düştüğünü hissediyor, gözleri kararıyor, kulakları işitmeyi bırakıyor, içindeki kötülükler yavaş yavaş soluyor, gülümseyebiliyor, yardım aramayı bırakıyor, kendi benliğine ulaşıyor, çocuk gibi kahkaha atabiliyor. En canlı halini ölürken hissediyor.

Exit mobile version