8-11 Kasım tarihleri arasında Demokrat Parti Göç ve Sosyal Politikaları Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy ve bir grup Demokrat Partili heyet Lübnan’a bir ziyaret gerçekleştirerek Demokrat Parti, Türkiye siyasetinde önemli bir adım attı.
Lübnan’da 1.5 milyon civarından Suriyeli sığınmacı bulunuyor. Peki, Lübnan sığınmacı politikasını nasıl yürütüyor? 7 yılda 600 bin sığınmacıyı Suriye’ye nasıl gönderdi? Lübnan, Her ay 15 bin Suriyeliyi, Suriye’ye geri gönderecek mi? Bu konuda nasıl bir yol haritası çizdi? Daha fazlasını Gazeteci Gökhan İlhan sordu, Demokrat Parti Genel Başkan Yardımcısı İlay Aksoy da Lübnan ziyaretini tüm samimiyetiyle anlattı.
Gökhan İlhan: Demokrat Parti, Türkiye’de bulunan sığınmacıların geri dönmesiyle ilgili önemli politikalar üretmeye başladı. Bu çalışmaları neye bağlıyorsunuz?
İlay Aksoy: Demokrat Parti olarak, Mart ayından itibaren Genel Başkanımız Gültekin Uysal çok ciddi anlamda göç meselesine odaklanmamızı istediği için Türkiye’de bir ilke imza attık. Partimizin divanınnda göçten sorumlu birim kurdurdu. Çalışmalarımızı bir adım daha ileriye götürerek, Gençlik Kollarımızın Genel Merkezi’nde de göçten sorumlu bir Genel Başkanımız var, kadın kollarımızda da göçten sorumlu bir Genel Başkan yardımcımız var. Bu konuda Demokrat Parti bütün teşkilatını göç sorununa odaklı bir çalışma içersine koyarak Türkiye’de bir ilki gerçekleştirdi.
Gökhan İlhan: Yurtdışı ziyaretlerinize neden Lübnan’dan başladınız?
İlay Aksoy: Genel Başkanımız kamuoyuna bir yol haritası açıklamadan çok sağlam bir veri toplamamızı ve sahaya oldukça hakim olmamızı istedi. Dolayısıyla biz hem Türkiye’de farklı illeri ziyaret ettik, çalışmalar yaptık. Kurumsal çok sayıda görüşmeler yaptıktan sonra göç analizini tamamlamak adına bir de bunun yurtdışı ayağı var dedik. Yurtdışı ayağında Suriye krizinden etkilenen dört ülke var; Türkiye, Lübnan, Mısır ve Ürdün. Bu dört ülke arasında bir çalışma yapmak için bir plan hazırladık. İlk başta Lübnan’dan başladık. Lübnan bize göre daha fazla etkilenen bir ülke, Lübnanın nüfusu 4.5 milyon ve 1.5 milyon sığınmacı var. Lübnanlılar ve Suriyeliler her ne kadar kendileri için bir toplum iki devlet tabirini kullansa dahi 1.5 milyon Suryeli’nin orada barınması Lübnanlıları çok rahatsız etti. Sosyolojik ve ekonomik olarak da bir dengesizlik yarattı. Lübnan’ın şöyle bir özelliği daha var: çok ciddi tedbirler aldı. Yani Suriyelililerin o ülkede kalıcı olmaması üzerine bir düzen kurdu. Dolayısıyla Genel Başkanımız Gültekin Uysal, özellikle gidip yerinde inceleyip, “Nasıl yapıyorlar? Başarılı oluyorlar mı? Hangi problemlerle karşılaşıyorlar?” o problemlerle birlikte “Biz bunu Türkiye’de uygulayabilir miyiz? Nasıl uygulayabiliriz?” gibi bir çok ciddi devlet bakışıyla çalışma yapmamızı arzu etti.
Gökhan İlhan: Demokrat Parti’nin sıklıkla kurulmasını istediği “Göç Bakanlığı” meselesi var. “Göç Bakanlığı” neden kurulmalı?
İlay Aksoy: Demokrat Parti olarak her zaman söylüyoruz; Türkiye’de Göç Bakanlığı muhakkak kurulmalı. Çünkü bu İçişleri Bakanlığı’nın yan kolu olarak yürütülemez bir şey. Göç Bakanlığı olduğunuz takdirde ayrı bir denetime tabi tutulursunuz. Özellikle bu göç konusunun denetlenmeye tabi olması gereken bir şey olduğunu düşünüyoruz. İnsan ticareti, uyuşturucu ticareti, silah ticareti, vatandaşlığın satılması, vatandaşlığın bir ticarete dökülmesi gibi her türlü şey göç konusunun içine giriyor maalesef. Bundan dolayı acilen Göç Bakanlığı’nın kurulması lazım.
Gökhan İlhan: Ziyaretinizin önemli duraklarından biri Lübnan Göç Bakanlığı idi. Bakan Issam Charafeddine ile bir araya geldiniz. Lübnan, Suriyeli sığınmacılar konusunda nasıl yol izliyor?
İlay Aksoy: Biz Lübnan’a gittiğimizde Göç Bakanı Issam Charafeddine ile görüştük. Göç Bakanı nasıl bir yol izlediklerini anlattı. Öncelikle Birleşmiş Milletler (BM) ile bir toplantı gerçekleştirmiş ve bu toplantıda endişeler masaya yatırılmış, BM yetkilileri demiş ki; “Ekonomik olarak Suriye bu durumu kaldıramaz, dolayısıyla siz bunları gönderemezsiniz.” Lübnanlı yetkililer de bu durumu kırmak için ; “Ekonomikse sizin kaygınız, o zaman şöyle yapalım; Suriye’ye geri dönen Suriyeliler için 1 veya 2 sene onlara aylık ödeme yapmaya devam edin. Bizzat banka hesaplarına yapın bu ödemeleri” şeklinde teklif sunmuşlar. BM çok katı bir şekilde karşı çıkmış, “Mümkün değil, öyle bir şey yapamayız. Sponsorlarımıza da kabul ettiremeyiz bunu.” Bu durum şunu gösteriyor; Suriyelilerin Lübnan’da kalması insani bir olay değil. Planın bir parçası neticesinde orada kalıyorlar. Lübnan, İsrail ile sınır. Göç Bakanı Issam Charafeddine, BM’de güvenlik konusuna değinmiş; “Suriye devleti birçok af çıkarttı. Bu aflar sonrasında toplumsal katliama katılmayan herhangi bir kişi aftan yararlanabiliyor.” sorununu sunmuş. Bunun üzerine Lübnan 9 Eylül 2003 tarihinde BM ile bir anlaşma yaptı. Anlaşmada Suriye’den siyasi iltica eden kişileri geçici bir süre Lübnan’da tutacaklarını ve BM’nin onları 3. bir ülkeye yerleştireceklerini vaad etmiş. Lübnan’a sığınan 30 bin siyasi iltica eden kişi hakkında BM 19 yıldır hiç öyle bir şey yapmamış. Bu insanlar Suriye’ye de geri gidemiyor, Lübnan’da onları istemiyor. Lübnan devleti BM’ye bu durumu da hatırlatmış, BM hemen 9 bin kişiyi yurtdışına göndermiş, 5 bin kişi ise vize bekliyor. Yani BM o 30 bin kişiyi başka ülkeye sevk edecekti. Ama benim de aklıma şu soru geldi; O kişiler Türkiye’ye mi geldi? Maalesef bu durumuda araştıramıyoruz. Araştırmak için bir yolunu bulacağız.
Lübnan Göç Bakanı Issam Charafeddine 2 defa Suriye’ye gitmiş, Suriye Adalet Bakanı ile görüşmüş, Göç Bakanı ile görüşmüş, Dışişleri Bakanı ile görüşmüş ve komisyonlar kurulmuş, Lübnan ve Suriye arasında protokoller yapmışlar. Protokoller ise şu şekilde: Bir Suriyeli geri gitmek istiyorsa, önce Lübnan Göç Bakanlığı’na müracaat ediyor, aftan yararlanmak istediğini bildiriyor, Göç Bakanlığı, geri dönmek kişinin dosyasını Adalet Bakanlığı’na veriyor. Lübnan Adalet Bakanlığı, Suriye Adalet Bakanlığı ile iletişime geçiyor. Ardından kişi adına bütün istihbarat çalışmaları yapılıyor ve kişi veya aileler Suriye’ye geri gelebilir diye “Olur Belgesi” çıkıyor. Bir tarih belirleniyor, büyük bir geri dönüş planlamasıyla Suriye’ye gidiyorlar. Peki, Suriye’ye geri dönenler hakkında ne yapılıyor? Hemen sınırın diğer tarafında geçici mahkeme kuruyor. Bu geçici mahkemelerde, bu insanlara daha önce başvurdukları aflarla ellerinde bulunan “Olur Belgesi” ile birlikte, Suriye mühürlü temiz kağıdı veriyor. Suriyeliler ülkelerine geri döndükten mesela, Rakka’dan Lübnan’a gitsiyse ve tekrar Rakka’da yaşamak istiyorsa Suriye devleti temiz kağıdı verdiği kişiyi veya aileyi yerleşim yerine ulaştırıyor. Eğer o bölge hasar gördüyse, yaşanacak düzeyde değilse, Suriye ve Rusya arasında yapılan protokol sayesinde Rusya’nın finanse ettiği bilir kişiler bölgeye gidiyor. Geri dönen Suriyelilerin evini tespit ediyor ve ev yaşanacak düzeye getiriliyor ve insanlar belli zamandan sonra Suriye’deki hayatlarına kaldıkları yerden devam ediyor. Oturacakları yer inşa edilene kadar Suriye ve Rusya arasında yapılan protokollerden dolayı Rusya’nın bölgede yaptığı toplu konutlarda barınmaları sağlanıyor ve bütün ihtiyaçları Rusya tarafından finanse ediliyor.
Lübnan’da yaşayan binlerce Suriyeli şundan dolayı geri gitmek istiyor; Lübnan hiçbir zaman Suriyelilere, “Siz burada kalacaksınız. Siz bizim bir parçamızsınız. Siz geri gitmeyeceksiniz” psikolojisine sokmamış. Lübnan’da kamp gibi 7 bin yerşeşim yeri var. Sınıra yakınlar, şehirlere yerleşmeleri yasaklanmış, şehirlerde ev bile kiralayamıyorlar, hepsi çadırlarda yaşıyor ve 250 bin civarında yarısı bitmiş inşaatlarda yaşıyorlar. Lübnan, Suriyelerin çalışma alanlarını çok kısıtlamış, mesela bir Suriyeli elini kolunu sallayarak bir baklavacı açamıyor, fırın açamıyor, işletme açamıyor. Lübnan, Suriyelileri ekonomik rekabet içine sokmamış. Çalışmak isteyenler ise, tarımda, atık temizliğinde ve inşaatların dışında hiçbir yerde çalışamıyor. Ciddi anlamda kalmak istiyorlarsa oturma izni çıkarmak zorundalar, Lübnan devleti de oturma iznini kimseye vermiyor. Vatanadaşlık bir tane Suriyeliye bile verilmemiş ve bunu aynı toplum iki devlet diyenler yapıyor.
Herkesin şu durumu iyi bilmesi gerekli, Suriyelilerin gitmesi için hükümetin değişmesi gerekiyor. AK Parti Suriyelileri geri göndermez. Çünkü hem Suriyelilerle ülkeyi değiştirmeye başladı hem de onların ekonomisinden yararlanıyor. Türkiye’de çok ciddi bir kayıt dışı kazanç var. Halk dışında herkes faydalanıyor bu durumdan. Pozisyon olarak Türkiye en güçlü ülke olması lazımdı bu durumda. Biz eğer Suriye meselesine karışmayıp taraf olmasaydık, Suriye’nin yanında dursaydık, ne 10 milyon kişi Türkiye’ye gelmiş olurdu, ne bu kadar milyarlarca dolarımız gitmiş olurdu, ne bugün fakirleşmiş olurduk, ne de teröristleri ülkemize sokmuş olurduk. Adana mutabakatını baz alarak ortak mücadele etseydik, Suriye böyle yıkılmazdı, ne de Türkiye bu kadar hasar görürdü.
Gökhan İlhan: Lübnan Devleti, Türkiye’de olan bitenleri yakından takip ediyor mu?
İlay Aksoy: Biz Türkiye’deki sığınmacılarla ilgili yaşadıklarımızı anlattığımızda Lübnan Göç Bakanı Issam Charafeddine oldukça şaşırdı ve olanlara inanamadı.
Gökhan İlhan: Lübnan’a sığınan Suriyelilere sağlık, eğitim vb. hizmetler ücretsiz mi?
İlay Aksoy: Lübnan’da 1.5 milyon Suriyeli var. Eğitimleri ücretli, sağlıktan yararlanabilen 880 bin kayıtlı Suriyeli var, kendisini kayıt altına aldırmayanlara muayne, ilaç hizmetleri ücretli bir şekilde veriliyor. Lübnan’da doğum oranı oldukça yüksek yüzde 5.6 cüvarında bir doğum oranı var. Ama BM bu konularda da devreye girmiş vaziyette, her doğan Suriyeli bebeğe 100 dolar veriyor. 100 doların kıymetini anlamamız için şu örneği verebiliriz, Lüban’da bir emekli profesör aylık 130 dolar alıyor. Biz Lübnan’da şunu da gördük, BM, Lübnan’da çok farklı bir çalışma içerisinde, çok ciddi bir Sivil Toplum Kuruluşu (STK) ağı kurulmuş. Göçü desteklemek için 23 bin STK var ve bunlar BM’den çeşitli kuruluşlardan fonlanan insanlar. Ortalama 80 bin STK üyesi Suriyelilerin, Lübnan’da kalması için fiilen çalışma yapıyor. Sınırlara giderek “Gitmeyin öldürecekler sizi” gibi sözlerle karalama kampanyası yürütüyorlar. 2015 yılından itibaren Lübnan sınırlarını kapatarak Suriyelilerin ülkeye girişini durdurdu ama kayıt dışı gelmeye devam etmişler. BM bu kayıt dışı girenleri kayıt altına almış ve bu verileri Lübnan hükümeti ile hiçbir şekilde ile paylaşmamış. Bize söylenenlere göre; STK’lar Suriyelilerin Lübnan’da kalmaları için çok ciddi finansal destek sağlıyor ve bir şekilde onları örgütlüyor, Lübnan devletini zayıf gösteriyorlarmış. Her gün 500 bin adet 6’lı pakette lavaş tarzı ekmek kamplara gönderiliyor. Bölgeye verilen elektriğin kilowatt fiyatı 13.5 dolar. Bölgeye verilen elektrik 50 centten satılıyor. 13 dolarda devletin kasasına giriyor.
Lübnan göç sorununda kararlı bir yol bir izliyor. “1.5 milyon Suriyeliyi nereye kadar barındırabiliriz? Daha ne kadar masraf edebiliriz?” düşüncesindeler. Lübnan’ın Suriye ile diyaloğu olduğu için, her problemi çözebilirler. Bahsettimiz gibi çok yüksek bir doğum oranı var. Yüzde 5.6 doğumu oranı varmış. Doğan bebekler, Suriye vatandaşı olarak yabancı topraklarda doğduğu için vatandaş olamıyor. Suriye’nin anayasasına göre, her Suriyeli babanın çocuğu olarak doğan her bebek doğal Suriye vatandaşıdır. Lübnan hükümeti şöyle bir prosüdür geliştirmiş; Hastanede doğan her bebek ıslak imzalı mühürlü doğum belgesini hastaneden aldığı takdirde ve onuda göç idaresine ibraz ettiği durumda Suriyeli yetkililerle iletişim kurularak Suriye vatandaşlığına geçiriliyor. Bu sayede o insanlar vatandaşlık haklarını kaybetmiyorlar. Türkiye’de görüyoruz, “Burada 1 miyonun üstünde bebek doğdu. Bunlar vatansız dolayısla sizin bunları vatandaş yapmanız lazım” Oysa bu durum öyle değil o bebeklerin anası babası belli, geçici koruma altındaki Suriyeliler. Bizim kanunumuzda 2 şekilde vatandaş olabiliyorsunuz; Anne, baba Türk vatandaşıysa 1. Doğumdan dolayı, 2. Soydaşlıktan dolayı… O yüzden kanunları değiştirmek istiyorlar ki ” Biz doğan çocukları vatansız olarak gösterlim, doğal Türk Vatandaşı olarak geçirebilelim.” Çok büyük bir tuzaktır bu Türkiye için! Çünkü, siz bebeği vatandaş yaptıktan sonra annesini de, babasını da gönderemezsiniz.
Gökhan İlhan: Lübnanlılar, BM’nin çeşitli kurum ve kuruluşların fonlarıyla Suriyelilerin kalmasını isteyen STK’lara nasıl bakıyorlar?
İlay Aksoy: Lübnanlılar, STK’ları çok büyük bir tehdit olarak görüyor. Suriyelilerden de çok rahatsızlar. Her şeyden önce ekonomide bir boşluk yarattıklarını, kendilerine gelmesi gereken paraların Suriyelilere gittiğini görüyorlar. Siyasetçiler Lübnan’da topluma göre biraz daha ileri görüşlü bun konuda. Siyasetçilerin bir kısmı çözüm bulmak istiyor. Anlattıklarına göre orada da bazı siyasetçiler BM’nin himayesine geçmiş durumdalar. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi Suriyelilerin kalmalarından yana propaganda yürütüyorlar.
Gökhan İlhan: Lübnan’da Suriyelilerin Suç Oranı ne durumda?
İlay Aksoy: Suriyelilerin suç oranlarının çok yüksek olduğunu söylediler. Şu anda 7 bin mahkum varmış hapishanelerinde ve o 7 bin mahkümun yüzde 50 ile 60 oranını Suriyeli olduğunu belirttiler.
Gökhan İlhan: 2015 yılında Lübnan sınırlarını kapattıktan sonra Suriye’ye ne kadar insan dönüş yaptı?
İlay Aksoy: 2015 yılından itibaren 600 bin Suriyeli gönüllü olarak geri dönüşmüş. 2018 yılından itibaren bu dönüşlerin altyapısını yapmaya başlamışlar ve şu anda daha kurumsal bir şekilde geri dönüş planlaması yapıyorlar. Hedefleri ayda 15 bin Suriyeli geri göndermek. 3 yıl içinde de tamamamını geri göndermeyi amaçlıyorlar. Bizim ise gördüğümüz şu, Türkiye Suriye ile barıştıktan sonra geri dönüşleri Suriye, Lübnan, Ürdün, Mısır’dan bağımsız yapamaz. Bu şekilde düşünmemizin nedeni Suriye aynı anda bu kadar geri dönüşü kaldıramaz. Dolayısıyla Suriye ve bahsettiğim 4 ülke kendi arasında çalışma yürütmesi lazım ve rutin olarak günlere bölerek aylık insanların geri dönme planları yapılması lazım. Öneğin, Türkiye’den her gün 50 bin kişinin gelmesi lazım, Lübnan’dan günde bin kişinin geri dönmesi lazım, Ürdün’den, Mısırdan aynı şekilde geri dönmesi lazım. Ortaklaşa aylık geri dönüş planlaması yapılması gerekiyor ve o planlamayla birlikte Suriye’de eş zamanlı olarak altyapının hazırlanması lazım ki insanlar geldiği gibi yerleşsin.
Gökhan İlhan: 12 yıl aradan sonra bir Türk heyeti Suriye Devletine bağlı bir kurum olan Suriye’nin Lübnan Büyükelçiliğini ziyaret etti. Bu ziyarette neler yaşandı? Size karşı olumsuz tavır sergilendi mi?
İlay Aksoy: 12 yıldır Türkiye’de Suriye-Türkiye Büyükelçiliği yok. Bu kadar büyük bir toplumsal krizi çözmek istiyorsunuz muhatap devletle görüşmeniz lazım. Biz Demokrat Parti olarak derin bir devlet geleneğinden geliyoruz. Bunun popülizm ile ilgisi yok. Bu genlerimizden gelen bir kültürle bu ziyareti yapmak istedik. Lübnan’a gittiğimizde nasıl Türkiye’nin Lübnan Büyükelçiliğimizi ziyaret etmemiz gerekiyorsa, Suriyelileri görüşüyoruz, Suriyelileri ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz. Dolayısıyla Suriye’nin Lübnan Büyükelçiliği’ni de ziyaret ettik. Suriye Büyükelçisi Ali Ald Alkarim bizi çok nezaketle karşıladı. Tabi 11 yıl aradan sonra ilk kez bir Türk heyeti ziyaret ettiği için bize açılış konuşması yaparak, “Sizler buraya çok iyi bir niyetle geldiniz. Sizlerin de şunu çok iyi bilmeniz lazım, Türkiye’nin Suriye iç meselesine karışmasıyla sığınmacı kriziniz doğal sonuç oldu.” ifadesini kullandı. Biz de kendisine “Evet biz muhalefetteyiz. Sonuçta devletimizden yanayız ve devletimizin, Atatürk’ün ilkeleri doğrultusunda, ‘Yurtta sulh, cihanda Sulh’ ilkesiyle birlikte bütün komuşularımızla iyi ilişkiler muhafaza etmek istediğimize inandığımız için bu ziyareti önemsiyor ve yapıyoruz.” ifadelerini kullandık. Suriye parlementosunu çok yakından takip ettiğimi, çıkardıkları yasaları çok takdir ettiğimi belirttim. Ardından 2020 yılında Suriye Parlementosu’nun çıkardığı 70 maddelik çok önemli çocuk yasası var, onu bastırmıştım. Büyükelçi’ye o yasayı göstererek şunları söyledim; Onların meclisinin samimi olarak insanlarını geri istediğini, savaşın en ağır bedelini çocuklar ödediği için onların bu 70 maddelik yasayı çıkartarak “Çocukları nasıl yeniden hayata kazandıracağız?” şeklinde çok ciddi bir çalışma yaptıklarını söyledim. Demokrat Parti olarak bu doğrultuda biz de çalışmalarımızı yapmak istediğimizi söyledim. Bizim için önemli olan Suriyelilerin tekrar Suriye’ye entegre olması gerektiğini belirttim. Suriye Büyükelçisi Ali Ald Alkarim’a “Bir kahvenin kırk hatırı var ancak dostlarla kahve içilir” sözüyle, güzel bir ilişkimizin güzel başlangıcı olur düşüncesiyle Selçuklu motifli kahve fincan takımıda hediye ettik.
Gökhan İlhan: Lübnan ziyaretinizden önce Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı ile bir görüşme gerçekleştirdiniz mi? Ziyaretinizin ardından Dışişleri Bakanlığı görüşmelerinizle ilgili bilgi istedi mi?
İlay Aksoy: Biz Lübnan’a hareket etmeden önce, Dışişleri Bakanlığı’nı ziyaret edip Ortadoğu masasıyla görüşüp, gideceğimizi ve kimlerle görüşüceğimizi, hangi amaçla gittiğimize dair bilgi verdik. Çünkü, bizim için devlet esastır. Hükümetler geçicidir ama devlet esastır. Dış politikamızın da devletimizin politikası olması gerekiyor. Yaptığımız temaslarda her ne kadar muhalefette olsak, sonuçta Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen yurtdışına gidiyoruz. Çünkü pasaportumuzu taşıyoruz. Kimliğimiz Türk kimliği, dolayısıyla devletimize bağlıyız. Lübnan ziyaretimizin ardından Dışişlerini Bakanlığı’nı ziyaret ettik. Görüşlerimizi, düşüncelerimizide Dışişleri Bakanlığı ile paylaştık.
Gökhan İlhan: Lübnan ziyaretiniz Türkiye Cumhuriyeti bakımdan, iktidar bakımından ne gibi sonuçlar doğurabilir?
İlay Aksoy: Lübnan ziyaretimizi kullanmak ve değerlendirmek isteyen olursa çok büyük bir imkan doğurur. Türkiye için çok muazzam bir fırsat var. Şu an Rusya’nın Ukrayna’daki olaylarından dolayı Avrupa kendi derdine düştü. Çok derin bir enerji krizi yaşıyor, bir güvenlik krizi yaşıyor, Amerika’nın orada dengeleri değiştirmesi, Avrupa’da çok büyük bir rahatsızlık yarattı. Herkesin rahatı bozuldu aslında Amerika’nın menfaati yüzünden şu an Avrupa Birliği kendi içinde bile birliğe bağlı üyeleri bir arada tutmakta büyük bir güçlük çekiyor ve yavaş yavaş “Ukrayna’yı niye destekliyoruz?” konusuna gelmeye başladı. Avrupa kendine derdine düşmüşken, Türkiye’nin güçlenmesi için çok büyük bir fırsat doğdu. Eğer Türkiye bu ziyaretimizden sonra bu ilişkileri geliştirirse, Lübnan’da, Ürdün’de, Mısır’da, Suriye’de yeniden oyun kurucu olur. İnsanları geri göndermekle birlikte o bölgelerin kalkınmasında da ciddi bir rol oynayabiliriz. Devlet olarak güçlüyüz, gerçekten çok kötü yönetiliyoruz. Lübnan’da bizden yaralanabilir. Pozisyon olarak çok güçlü bir konu noktadayız. Eğer, Avrupa bizi bir blog halinde görürse zaten başaramaz. Şu an İran’a müdahele edebilirse Batı’da bir tek biz kalıyoruz. Kürdistan’ın kurulması en fazla bizim topraklarımızdan götürecek. Suriye’den bir kısmını almayı başarıyorlar gibi ama başarabileceklerini düşünmüyorum. Suriye toprağından bir gram vermeye niyetli değil. Irak’ta kısmen yaptılar ve bir bölge kurdular, İran’da da başarılı olacaklarını düşünmüyorum. Ama Türkiye’de başarılı olmamaları için bu gayretimizi gösteriyoruz. 11 yıl önce sığınmacı krizi diye bir gündemimiz yoktu, kimsenin böyle bir gündemi yoktu, böyle bir problemi yoktu. Bu problem tamamen AK Parti’nin bizzat yarattığı, beslediği, büyüttüğü, derinleştirdiği ve kendi çapında işin içinden çıkmaz hale getirdiği bir problemdir.
Gökhan İlhan: Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
İlay Aksoy: Biz 9 Kasım 2022 tarihinde resmi görüşmelere başladık. 10 Kasım gününde basın ile görüşme gerçekleştirdik. 10 Kasım sabahı heyetimizle birlikte Lübnan Büyükelçiliğimizi ziyaret etmek istedik. 10 Kasım günü saat 09:05’te Türk Büyükelçiliğimizde Mustafa Kemal Atatürk’ü andık. O an bizim için duygusal anlamda çok önemliydi. Yabancı topraklarda Atatürk’ü anmak müthiş bir gururdu. Biz çok farklı bir devletiz, çok farklı bir milletiz. AK Parti bize çok şeyi unutturmaya çalışıyor, kendimizi bile değersizleştirmeye çalışıyor. Oysa biz kendi gücümüzü bilmek zorundayız.
Röportaj : Gökhan İlhan