Bu Millet Neden Ağlar

featured

Bu Millet Neden Ağlar
Osman Yüksel Serdengeçti
İstanbul, Türk Edebiyatı Vakfı Yayınları, 13. Baskı 2015, 127 sayfa, ISBN: 978-975-7594-20-8

“Bu millet neden ağlar?
Bu millet dertli millet, ondan ağlar!
Bu millet âşık millet, ondan ağlar!”

-Serdengeçti

Kıymetli okuyucular, Türk milliyetçiliği fikrinin mümtaz şahsiyetlerinden Osman Yüksel Serdengeçti’nin Bu Millet Neden Ağlar kitabını tanıtacağız.

Osman Yüksel Serdengeçti, karakteri ve yaşamı itibariyle inandığı değerler uğrunda mücadele veren bir dava adamı, hareket ve heyecan adamıdır. Yaşadığı dönem itibariyle “Âkif’in davasına sahip çıkan” bir şahsiyettir. İçimde varlığımdan, yaradılışımdan gelen başka bir sevda var! Türklük sevdası… Türk olan bir insanın mütemadiyen ben Türk’üm demesi, yeknazarda manasız gibi geliyor. Eğer bu söz XVI. Asırda söylenseydi sadece gülünç olurdu. XVI. Asırda bütün dünyayı dolaşan bir seyyah “Bütün dünyayı gezdin, her yerde Türkçe konuşmak zorunda kaldım” demiştir. Biz de aynı asırda dünyaya gelmiş olsaydık, böyle bir iddiada bulunmazdık. Esasen buna lüzum da kalmazdı. Fakat, öyle zamanlar oldu ki biz, Türk’üz Türkçüyüz, dediğimiz için zindanlara atıldık; zincirlere vurulduk.”[1]
Bu pasajda açık bir şekilde anlamaktayız ki Serdengeçti, tertemiz bir Türk milliyetçisi, sonuna kadar Turancı’dır.

Bu kitap, Kitap Şuuru intisabıdır.

Bu Millet Neden Ağlar isimli kitabında Türk milliyetçiliği fikrinin içerisinde mühim bir yeri teşkil eden Esir Türk Yurtlarını anlatan şiir ve yazılar yer almaktadır. O yıllarda büyük Türk milletini dört bir taraftan çepeçevre sarmış olan Rus ve Çin emperyalizminin istilâ ve terör faaliyetlerini Kanlı Balkanlar, Kıbrıs, Doğu Türkistan’da Rus İstilâli ve Terörü ve Kafkas Dağları gibi yazılarla Esir Türk Yurtları davasının yılmaz bir savunucusu olduğunu bizlere aktarmaktadır.

Türkistan’a dair olan özlemini Barak Türkmen Ozanı Dedemoğlu’nun “Beyler binsin Arap atın beline/ Dof tutalım Nuşirevan yoluna/ Dedem yurdu Türkistan’ın çölüne/ Gergiler kurduğum günler olur mu?” dörtlüğüne denk olarak “Nerde benim Ural-Altay dağlarım/ Akşam olur sabah olur ağlarım…” diyerek Türkistan’a olan hasretliğini aynı minvalde değerlendirdiğini düşünüyoruz.

“Tanrıdağı kadar Türk, Hira dağı kadar Müslümanız…”

Osman Yüksel Serdengeçti’nin Türk milliyetçiliği anlayışında İslâm dini çok mühim bir yeri teşkil ettiğini şiir ve yazılarında açık bir şekilde görmekteyiz. Özellikle “Hem Müslüman hem de Türk’üm/ İşte budur benim ülküm…” mısraları bunun en bâriz örneğidir.

Her yazarın olduğu gibi Serdengeçti’nin de düşünce dünyasını etkileyen münevverler, şair ve yazarlar muhakkak olmuştur. Serdengeçti’yi kendisini etkileyen düşünürlerden ayrı değerlendirmenin eksik kalacağı kanaatindeyiz.
Onun fikir dünyasında Mehmet Âkif Ersoy’un çok önemli bir yeri olduğunu kendisin şöyle ifade etmiştir: “İmansızların, ruhsuzların tahrikâr eli buraya da uzandı… Eğer karşımıza, öldürmedikleri, saklayamadıkları bir Namık Kemal, bir Mehmet Âkif, bir Yunus Emre çıkmasaydı, biz de sapanların, sapıtanların güruhuna katılacaktık. Biz Namık Kemal’den Vatan ve Hürriyet sevgisini öğrendik. Fakat bu “Vatan” mücereetti, nazarî idi. Âkif bu mücerret vatanı müşahhaslaştırdı. Bu sihirli, hoş fakat boş kalıba ruh verdi. Ses verdi. Onun realitenin haşin yüzüyle, başsız ümmetlerin, mazlum milletlerin feryatlarıyla doldurdu. Halkın dertlerini, arka sokakların sefaletini, aylakçı, bezirgân zümrenin sefahatini, camilerin, secdelerin heyecanını, cephelerin kan ve kıymetini dile getirdi. Namık Kemal’in vatanı Âkif’te memleket, millet hâline geldi. Namık Kemal’in hürriyeti, Âkif’te istiklâl oldu; bayraklaştı. Beni günlük gelici geçici şeylerden, ferdiyetin dar çerçevesinden kurtaran, bana mücadele heyecanı, cemiyet ve cemaat şuuru veren Mehmet Âkif olmuştur. Lisede Fikret’çilere karşı ben Âkif’çi idi.” [2]

Onun mücadeleci ve yılmaz duruşu bununla birlikte Mehmet Akif etkisi şu mısralar bizlere anlatmaktadır:

“Volkan gibi lâv atmış, ne susmuş ne sönmüşüm
Bu iman uğrunda çılgınlara dönmüşüm…”

“Ben bir Türk’üm!…
Perişanım!…
Çünkü Türklük perişan!..
O ağlarken ben gülemem,
O ölürken ben kalamam…!’

Türklüğün Perişan Hâli adlı bölümde lirizmin ve samimiyetin ulaşabileceği en mükemmel yazıları nakletmiştir. Türk yurtlarının istiklâlini arzuladığını, yaşadığı acıları ve hüzünleri okuyucuya yaşatmıştır.  Serdengeçti, “Ben yeryüzünde esir bir Türk olmasın, esir bir Müslüman olmasın istedim. Bunu istemek neden suç olsun?” çıkışında bulunmuştur.  Mücadeleci ve yılmaz bir şahsiyet olan Serdengeçti şunu ifade etmekten de geri durmamıştır: “Gençliğe gerçek ataları unutturulmuş… Hakikat diye türlü mavallar, martavallar yutturulmuştur… Bir zamanlar esir Türk ellerinin kurtuluşunu istedik diye, bu mazlum insanlara, bizdene olan Türk-Müslüman insanlara içimizde muhabbet besledik diye, şehirlerden şehirlere mi sürülmedik,tabutluklarada zincirlere mi vurulmadık, çarmıhlara mı gerilemedik?! Keşke o ruh, Türklük ruhu, Türklük sevgisi yeniden doğsa da yine zindanları boylasak… Ne yapsak, neylesek, ne söylesek derdimizi duyuramıyoruz?!”[3]

 

Matem Günü adlı bölümde 1944 tarihinde, Stalin tarafından Şimal Kafkasya’daki Çeçen-İnguş, Kırım Tatar Türkleri’nin yaşadıkları acıları ve sürgünlere dikkat çekmiştir. Bu sürgünün içeriğine dikkat çeken Serdengeçti, Karaçaylar, Balkarlar ve Adıge topluluklarını da unutmamıştır. Rus işgaline karşı duran Şeyh Şamil’i de bu bölümde anmıştır ve onun hakkında malumatları aktarmıştır. Matem Günü adlı bölümünün sonlarına doğru fikrini ve seslenişini şöyle yapmıştır:

“Oradaki Türklerin hâli budur… Kırım, yazı silinir gibi bir tek Tatar ve Müslüman kalmayasıya haritadan silinmiştir. Bütün Kafkasya’daki kabileler, Adige, İnkuş, Çeçen, Kabartay isimleri başka başka, fakat hepsi de Türk ve Müslüman olan bu insanlar, Şeyh Şamillerin, Hacı Muratların torunları böylece imha edilmiştir.

Ey kanlı Makendoya dağlarından Şeyh Şamillerin otağı, yiğitler yatağı Kafkas dağlarına, oradan Osman Baturların şimşekler gibi çaktığı, nice küffârın canını yaktığı Ural-Altay, Tanrı dağların, Orta Asya bozkılarına kadar uzanan ülkelerde, kızıl zorbaların zulmü altında can veren, can çekişin, mazlum, masum kardaşlar…

Kan kardaşlarımız, din kardaşlarımız; Anadolu dağlarından size, size sesleniyoruz: Bir gün gelip intikamımızı alacağız!”[4]

Bu eserde Serdengeçti’nin  felsefi yönü, Mevlana ve Yunus’a dair hissiyatı ve görüşleri, mistik yönünü, yaşadığı ve büyüdüğü coğrafyanın ona etkisini, diğer yazarlarla olan ilişkisini görmek mümkündür…

“Bizler hak yolunda bağrı yanık yolcularız.
Bizim yolcuğumuz edebî bir yolculuk…
Bizler edebî yolcularız!.. Önü, sonu olmayanın, bitmeyenin, tükenmeyenin, göçmeyenin, çökmeyenin yolundayız!.. Hak yolunda bağrı yanık yolcularız…

Biz bu yolda cefayı, sefa, mihneti nimet bilen insanlarız… Bu yol, çetin bir yoldur…
Bu yol kıldan ince, kılıçtan keskindir.
Öyle ,her kişinin kârı değildir bu yolda yürümek… Er kişinin kârıdır, bizler er kişileriz…”

 

Hak yolunun bağrı yanık yolcuklarına selâm olsun…

 

[1] Bu Millet Neden Ağlar (s.10)

[2] Bu Millet Neden Ağlar (s.9)

[3] Bu Millet Neden Ağlar (s.70)

[4] Bu Millet Neden Ağlar (s.77)

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Bu Millet Neden Ağlar