• İmsak 00:00
  • Güneş 00:00
  • Öğle 00:00
  • İkindi 00:00
  • Akşam 00:00
  • Yatsı 00:00
  • İFTARA KALAN SÜRE 00:00:00
İMSAKİYE 2024 - İstanbul

Aslanı Kediye Boğdurmak Terimi ve Türkiye

featured

Günümüz şartları ile değil de tarih üzerinden okuma yapıldığında ABD ile kıyas kabul etmeyecek bir tarihi geçmişe sahibiz. Tarih sahnesine 17 yüzyılın son çeyreğinde ancak çıkabilen, içeriğini karma milletlerden devşirme topluluğun oluşturduğu bir ülke ile elbette biz Türkleri kıyaslamak akıl işi değil… Fakat özellikle son 60 yıl üzerinden bir değerlendirme yaptığımızda Kıbrıs Harekâtı süreci haricinde ABD’nin üzerimize oynadığı her hamlede fazlasıyla sonuç almış, mütekabiliyet esasları bizim tarafımızdan maalesef söz konusu olmamıştır. Aslan, her defasında kediye boğdurulmuştur…

Yıl 1962

60 yıllık geçmiş üzerinde değerlendirdiğimizde ilk olay Ekim 1962 tarihinde meydana gelen Küba krizi ile ortaya çıkan gerçekliktir. Sovyetlerin Amerika’dan Türkiye’de mevcut olan nükleer bombalarını geri çekmesi isteği ile topraklarımızın aslında ABD için Rusya ya karşı deneme tahtası konumunda tutulduğunu öğrenmiş olduk…

Yıl 1964

Yalnızca 2 yıl sonra ABD’nin 36’ıncı başkanı Lyndon B. Johnson, 5 Haziran 1964’te dönemin başbakanı İsmet İnönü’ye ilettiği mektubunda Türkiye’nin Kıbrıs’a askerî harekât düzenleyeceğinden haberdar olduğunu ve bundan endişe duyduğunu yazdı. Mektupta, ABD ile tam istişarede bulunması için Türkiye’den keskin bir dille talepte bulunan Johnson, aksi takdirde “NATO Konseyi ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin acele toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağını” belirtmişti. İsmet İnönü’nün yanıtı ise “Yeni bir dünya kurulur. Türkiye de o dünyada yerini alır” oldu.

Yıl 1974

1974’ün ilk krizi dönemin başbakanı Bülent Ecevit’in haşhaş ekimini yeniden başlatmasıyla patlak verdi. ABD’nin ekim yasağı getirme istemine ekonomik yoksunluk yaratacağı, halkın vereceği siyasi desteğin azalması ve egemenlik durumu zarar göreceği için siyasi irade direnç göstermiş ancak kademeli olarak ekim alanları kısıtlanmış ve muhtıra sonucu gelen hükümet haşhaş ekimini tamamen yasaklamıştır.

Kıbrıs ta soydaşlarımıza yapılan katliamı durdurmak amacıyla adaya çıkışımıza müteakip Amerikan ambargosu ile karşı karşıya kaldık… Şu dillerde pelesenk olan tüp kuyrukları o ambargo dönemine ait…Bu ambargoya karşı olarak Türkiye, ülke sınırları içinde ABD’nin kullanımındaki İncirlik Üssü ve diğer üslerin kullanımını askıya alarak, buraların kontrolünü Türk Silahlı Kuvvetleri’ne devretti. 4 yıl boyunca ABD’nin tüm üslerinin kapısına kilit vurulması ABD’yi geri adım atmak zorunda bıraktı. ABD Kongresi’nin Eylül 1978’te ambargoyu kaldırması sonrası, İncirlik Üssü ve diğer üsler tekrardan faaliyete geçti.

Yıl 1992

Ege Denizi’nde 25 Eylül 1992 tarihinde başlayıp 8 Ekim 1992 tarihinde biteceği bildirilen Display Determination NATO tatbikatında (Kararlılık Gösterisi) görev alan TCG Muavenet Muhribimiz 1 Ekim 1992 tarihinde gece yarısını biraz geçe tatbikata ara verilmiş gemiler aktif değil iken 3 deniz mili mesafede ki USS Saratoga uçak gemisinden atılan iki adet Sea Sparrow füzesi ile vurulmuştur. Füzelerden biri geminin SHM’sine (Savaş Harekât Merkezi) diğeri ise Köprüüstü’nü vurdu. O esnada Gemi Komutanı Kurmay Yarbay Kudret GÜNGÖR, Teğmen Alper Tunga Akan, Astsubay Serkan Aktepe, Astsubay Mustafa Kılıç, Er Recep Akan şehit düştü… Dönemin ABD Dışişleri Başkan Yardımcısı Washington’da dönemin Türkiye Büyükelçisi Nusret Kandemir’i arayarak ‘‘Geminizi vurduk. Özür dileriz!’’ dedi… Şehit ve gazi olan askerlerimiz karşısında ABD 11. daire mahkemesi söz konusu kahpe saldırıyı ‘‘Adil olmayan politik mesele’’ olarak yorumladı. Kahpe saldırının zarar görenleri açısından tazminat davası açılamayacağına hükmetti. Türkiye ne yazık ki ilişkilere zarar gelmesi korkusuyla ne şehitlerinin ne de gazilerinin haklarını aramadı. Erlerin kayıp eşyaları bile tazmin edilmedi.

Dönemin TBMM meclis tutanakları internet üzerinden erişime açık… Okuduğunuz zaman göreceksiniz ki kifayetsiz hıyanet ve dalalet içerisinde ki bir kısım karar alıcılar yüzünden şehitlerimizin ve gazilerimizin kanı yerde kalmıştır. Şehit ve gazi aileleri Cumhurbaşkanlığına, Başbakanlığa, Meclis dilekçe komisyonuna, Maliye bakanlığına, Millî savunma bakanlığına sayfalarca yazı yazdı. Aradan 28 yıl geçti ve mahkemelerden bir sonuç alınamadı…

Yıl 2003

1 Mart 2003 tarihinde meclise gelen teskere kıl payı meclisten geçmeyince ABD’nin tüm planları bozuldu. Hükümetten teskerenin geçeceği sözünü alan ABD, Irak’ı Türkiye üzerinden işgal edecek, işgalin diğer ayağı da Türkiye olacaktı. ABD kendinden o kadar emindi ki gemilere doldurduğu binlerce askerini İskenderun açıklarına kadar getirmişti… Teskere geçmeyince ABD’nin oyunu bozulmuş, planları altüst olmuştu…

ABD bu… Kalleşlikte ne zaman sınır tanıdı ki… 1 Mart teskeresinin intikamını yalnızca 4 ay sonra kalleşçe aldılar.

4 Temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentindeki 11 özel kuvvetler mensubu askerimiz Amerikan 173. Hava İndirme Tugayı’na bağlı 150 Amerikalı ve yanlarında peşmergelerin de bulunduğu bir ortamda baskın sonucu kelepçelenip başlarına çuval geçirilmek suretiyle götürülüp 60 saat süresince alıkonularak sorguya çekilmeleri utancını unutmak oldukça güç…

Özel Kuvvetler birim komutanı binbaşının ofisindeki Türk bayrağının yırtılarak indirildiği, binlerce yıllık Türk varoluş ve askeri tarihine kara bir leke olarak saplandığı gündü 4 Temmuz 2003…

1 Mart tezkeresinin reddi üzerine 4 ay sonra bir nevi misilleme amacı güden bu rezil eylem çok daha farklı sonuçlanabilirdi. Başına çuval geçirilen askerlerimiz canları pahasına karargâhı savunup şehit düşebilir fakat baskına gelen Amerikan postallarını da cehenneme pek tabi yollayabilirdi… Neden teslim olundu? sorusunun cevabı;

Baskını fark eden karargâh komutanı Genelkurmay başkanlığına ivedi bir şekilde kriptolu telefon ile ulaşır, durumun ciddiyetini ve karargâhı canları pahasına savunmaya hazır olduklarını ifade eder. Durum acil olarak dönemin Genelkurmay Harekât Başkanı Korgeneral Köksal Karabay tarafından Genelkurmay Başkanı Org. Hilmi Özkök e rapor edilir… Hilmi Özkök ün cevabı ise ‘Mukavemet etmesinler’ emri olmuştur…

İlerleyen dönemde ‘Ben kasaptaki ete soğan doğramam’ diyerek silah arkadaşlarını yalnız bırakan Özkök ten de daha farklı bir emir beklemek yalnızca hayalcilik olurdu…

5 Temmuz 2003 Cumartesi… Yer: Jandarma Genel Komutanlığı Kurmay Başkanının makam odası üst rütbeli bir komutan Süleymaniye de olanları toplantıya katılan subaylara anlattı… Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına vekalet eden Albay Atilla Uğur aklına gelen fikri hemen arkadaşları ile paylaştı;

– Komutanım yukarının hemen onayını alalım, ben personelimle beraber Güvercinlik ten helikopter ile Adana ya gidelim. Bugün Cumartesi olduğu için İncirlik üssünde görevli ABD subay veya astsubaylarının bir kısmı mutlaka çarşıdadır. Bunları gözaltına alıp kafalarına çuval geçirip medyayı çağıralım. Adana Valisi ne suikast hazırlığında oldukları tespit edildi. O yüzden gözaltına aldık diye tüm dünyaya açıklama yapalım. Hem askerlerimizi serbest bırakırlar hem de bizden özür dilerler…

Komutan; – Aslında doğru söylüyorsun fakat Genelkurmay buna asla izin vermez dedi…

”Bu çuval hala ordumuzun ve milletimizin başında hala durmaktadır…

Yıl 2006

ABD’nin Türkiye de uşaklığını yapan en büyük güç şüphesiz Fetö idi. Fetö’nün Ordu içerisindeki milli kadroları saf dışı bırakarak kendi adamlarını her köşe başına yerleştirme arzusu açıktı. Bu arzuyla kumpas davalarının başı konumunda olan Atabeyler davası devreye sokuldu. Bu kumpas çerçevesinde Ankara’da Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevli 2 yüzbaşı ve 2 astsubay ile beraber 11 kişiye kumpas kurulmuştur. Bu insanlar Başbakan suikast, darbeye teşebbüs ve danıştay saldırısını planlamak uydurma suçları ile tutuklanmıştır.

Yıl 2007

Fetönün kumpas davalarının en büyüğü olan Ergenekon davası bu yıl devreye sokulmuştur. 12 Haziran 2007 de İstanbul Ümraniye’deki bir evde 27 el bombasının bulunması ile başlatılan Ergenekon süreci, AB ilerleme raporunda hedef gösterilen Mavi Vatanın çelik bahriyelileri dahil olmak üzere milli kadroların tasfiyesi ile beraber silahlı kuvvetler içerisindeki Atlantikçi ABD uşaklarının önünü açmak amacıyla Fetönün yargı içerisinde ki elemanları tarafından kullanılmıştır. Ergenekon davasını Balyoz, Askeri Casusluk, Amirallere suikast kumpasları izlemiştir.

Yıl 2016

15 Temmuz 2016 tarihinde ABD’nin Fetö eliyle Türkiye’yi işgal etme girişimiydi. Fetönün her köşe başına yerleştirdiği asker üniformalı vatan hainlerini Akıncı üssünde Adil Öksüz ve Kâmil Batmaz adlı baş hainler Pensilvanya’dan aldıkları talimatlar gereğince yönetiyordu. ABD, İncirlikten kaldırdığı tanker uçakları ile fetöcü pilotların Gölbaşı Özel Harekâtı ve Gazi meclisi bombalamasında F-16lara yakıt ikmali yaparak açık destek sağladı… Türk Milleti o gün yüzlerce şehit vermesine rağmen asker içerisinde ki milli kadroların da etkisiyle bu kalkışmayı bastırdı. İç savaşa kadar gidebilecek bir süreç engellenmiş oldu.

İzmir Diriliş Kilisesi Rahibi ABD vatandaşı Andrew Craig Brunson 15 Temmuz sonrasında milli güvenliği tehdit eden faaliyetlerde bulunduğu’ iddiasıyla, eşi Norine Lyn Brunson ile birlikte sınır dışı edilmek üzereyken bir gizli tanığın verdiği bilgiler sonucunda 9 Aralık 2016 da casusluk suçlamasıyla tutuklandı. 13 Mayıs 2018’de Brunson için ‘FETÖ/PDY üyeliği ve yöneticiliğinden’ ömür boyu hapis cezası istendiği açıklandı. 35 yılla yargılanmasına hükmedildi. Trump ın açık tehditleri sonucunda ‘‘Ver papazı, al papazı’’ ile gelişen süreç papazı teslim etmek ile 12 Ekim 2018 tarihinde son bulmuştur…

Yıl 2019

9 Ekim 2019 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Barış Pınarı harekâtını başlatmıştır. Hedef, Suriye kuzeyinde topraklarımızı tehdit eden pkk/ypg nin bölgesel imhasını sağlayarak sınırımızı büyük ölçüde güvenceye almaktır. Harekatın 5. Gününde ABD basını 9 Ekim tarihli Trump tan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a gönderilen mektubu yayınladı. Mektubun içeriği Türkiye Cumhurbaşkanı ile baştan sonra alay eder cinstendi… Mektupta Trump, Erdoğan’a, “Eğer bu işi doğru ve insani bir şekilde yaparsanız tarih de sizi iyi yazar. Eğer iyi şeyler olmazsa, sizi sonsuza dek hep bir şeytan olarak görürler. Sert adamı oynama. Aptallık etme! Seni sonra arayacağım” dedi. Biz maalesef bu mektubu ABD basınından öğendik… Olması gereken bu mektubun 83 Milyon Vatandaşın temsilcisi makamına gelir gelmez bunu milleti ile paylaşıp gerekli cevabı vermesi idi…

Yıl 2021

Proje ortakları içerisinde olduğumuz, 1 milyar dolardan fazla ödeme de yaptığımız F-35 Savaş uçağı projesinden 22 Nisan itibari ile resmen çıkarılmış olduk. S400 alımını bahane ederek alınan bu karardan yalnızca 2 gün sonra 24 Nisan tarihinde sözde Ermeni soykırımı propagandası ABD başkanı tarafından bizzat yapıldı. Yukarıdan aşağıya anlatmaya çalıştığım sayısız örnekte görüldüğü üzere Biden Efendi, bedel ödemeyeceğinden çok emin. İşte bu sebeple bu kadar cüretkâr olabiliyorlar. Yıllardır şamar oğlanına çevrilen biz, bu sefer hamasi nutukları bırakıp somut bir hareket icra edecek miyiz?

Uluslararası ilişkilerde Haklılık, gücün ölçüsünde senin yanında veya karşında meyil eder. Denge politikasında büyük güçler, birbirlerine hamasi tutum içerisine girdiğinde eylemlerinin sonuçlarını çok iyi bilir. Bu sebeple bin düşünüp, bir adım atarlar. Söz konusu biz olduğumuzda sayısız örnekte görüldüğü üzere bedel ödeyen yok… Bu aslında ne kadar bağımsız olduğumuzun göstergesi… Özetle karşılık verebildiğin ölçüde güçlü ve bağımsız olabilirsin…

Karşılık vermezsen karma milletler topluluğu bir süper güç geçmişte yaptığı;

Kızılderili soykırımı

Vietnam da katledilen binlerce sivil

Irak’ta katledilen sayısız sivil

Hiroshima ve Nagazaki yi atom bombası ile haritadan silmek

Gibi sayısız rezillikten birinci derecede sorumlu olmasına rağmen, hali hazırda Terör örgütü pkk yı finase etmesine rağmen ekran karşısına geçip sana dünyanın gözü önünde soykırım yaptı der… Sonrasında tazminat ister. Sonrasında toprak ister… İster…

Umarım bu bela üzerimizdeki ölü toprağına atmamıza sebep olur… Silkinip ayağa kalkarız…

Ortaya bir soru bırakıp yazımı sonlandırıyorum. Bilindiği üzere Techir, Doğu Anadolu topraklarından bugün ki Suriye topraklarına yapıldı. Resmi rakamlara göre kayıtlı Suriyeli 3 buçuk milyondan fazla, gayri resmi rakamlara göre ise bu sayı 2 katından daha fazla… Peki bunların içerisinde Kürt, Arap kılığında ne kadar Ermeni var? Bunlar Milli Güvenlik için tehdit oluşturmuyor mu?

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Aslanı Kediye Boğdurmak Terimi ve Türkiye