Dış Politikada Söylem ve Eylemlerimiz Üzerinden Alman Hadsizliği

featured

Değerli Okurlar yazının başlığına karar vermek adına çok kararsız kaldım. Zira mevcut durumda bazen kelimeler kifayetsiz kalıyor… Bugün benim nazarımda ikinci bir çuval hadisesi benzeri bir hadise meydana geldi. Akdeniz’de Türk Bayrağı taşıyan Ticari bahriyemiz bağlısı bir gemiye Alman Deniz Kuvvetleri Bağlısı F-220 Hamburg gemisi tarafından sat komandolarınca baskın yapıldı… Bu rezil hadise ile ilgili olacak bu yazıda çuvaldızı karşıya batırmadan önce iğneyi kendimize batırmak zorundayız diye düşünüyorum…

Yıl 2009… Mesleki kariyerimin ilk gemisi olan Güverte Stajyeri olarak görev yaptığım M/V Ayşe Akansu gemisindeyim. İlk seferimiz İskenderun’dan İsrail’in Ashdod limanı olacak… Seyre çıktık. 1 buçuk günlük bir seyir neticesinde Ashdod’a vardık. Limana aborda oluşumuza müteakip gemiye tam teçhizatlı askerler ile beraber liman polisi çıktı. Benim de içerisinde bulunduğum tüm gemi mürettebatının Gemiadamı Cüzdanları ile pasaportları kontrol edildi. Ticari amaçlı seyir yapan bir Türk gemisi ve içerisindeki mürettebat İsrail için nasıl bir tehdit oluşturabilirdi ki? Bu soruya kendi zihnimde cevap veremediğim için gemiye çıkan tam teçhizatlı askerlere anlam verememiştim. Sonrasında meslek büyüklerimden bu durumun İsrail limanlarında Türk bayraklı gemilerin özelinde sıradan olduğunu öğrenmiştim… Benim yaşadığım bu tecrübeden yalnızca bir yıl sonrasında;

31 Mayıs 2010’da İHH İnsani Yardım Vakfı’nın organize ettiği ve Gazze’ye insani yardım taşıyan 6 gemiye; Akdeniz’de, İsrail’den 70-80 mil (130-150 kilometre) açıktaki uluslararası sularda İsrail Savunma Kuvvetleri tarafından baskın yapılmıştı… Gemilerde bulunan aktivistlerden bir kısmının öldürülmesi, bir kısmının yaralanması ve gemilerin yolcularıyla birlikte rehin alınması ile sonuçlanmıştı…Türkiye, bu olay üzerine İsrail ile ilişkilerini 3 yıl süre ile durdurmuştu… İsrail, olaydan 3 yıl sonra Türkiye’den resmi özür dilemiş ve saldırıda hayatını kaybedenlerin ailelerine tazminat ödemeyi kabul etmiştir. Olaydan yaklaşık altı buçuk yıl sonra İsrail 20 Milyon Dolar tazminat ödemiştir. Söz konusu alçak saldırıda birçok Türk vatandaşı katledilmekle beraber gemi Türk bayrağı taşımadığından Uluslararası Deniz Hukukuna göre Türkiye hedef alınmış anlamına gelmemektedir. En azından işin hukuki yönü bu şekildedir…

2010’dan bu zamana 10 yıllık süreçte kumpas davalar ile tasfiye edilen Milli kadroların yerine yerleşen Fetöşlerin ortaya çıkarttığı 15 temmuz kalkışması başta olmak üzere, Rus büyükelçisinin suikast ile öldürülmesi Türk devletinin ekseninin Avrupa’dan aksi yöne kaymasına neden olmuştur. Bu süreç zarfında Suriye topraklarında işid ve pkk karşıtı harekatlarda sahada büyük kazanımlar elde edilmiştir. Fakat masada bu kazanımların bir kısmı geri verilmiştir. Buda dış politikada 2 ileri 1 geri nitelendirmesini yapmamıza neden olmaktadır. Bu süreçte meydana gelen ve bizim eylemsizliğimiz ile sonuçlanan birkaç örnek vermek isterim.

Hatırlarsanız 4 temmuz 2003 tarihinde Kuzey Irak’ın Süleymaniye kentinde karargâh kurmuş bulunan bir binbaşı komutasındaki 11 TSK mensubunun başlarına çuval geçirilerek Türk milletinin gurur ile oynanmıştı. Henüz 1 yıldır Hükümet görevini icra eden irade ise nota verecek misiniz? Sorusuna müzik notası mı veriyorsunuz? Diye sormuştu…

Yıllar sonra içimizi yakan bir başka darbe İdlib’den geldi… 27 Şubat 2020’de İdlib’te pkk-ypg unsurları ile çarpışan Mehmetçiğe Rus savaş uçakları tarafından kalleşçe bir saldırı düzenlendi… Bu kalleşçe saldırı sonrasında ilk aşamada 33 Mehmetçik şehit olmuş, bir o kadarı da gazi olmuştu… Sonrasında şehit sayımız 36 ya çıktı… Şehitlerin açıklanması görevi bile Hatay valisine verilmişti. Rusya bu kalleşliğinin bedelini ödemedi…

Gelelim Denizlerimizde Son Zamanlarda yaşananlar üzerinden Almanya’nın kalleş kalkışmasına…

Önceki yazılarımın ekseriyetinde Mavi Vatan kavramı üzerinde durdu. Yazılarımda belirttiğim üzere Mavi Vatanı koruyabildiğimiz ölçüde bağımsızlıktan söz edebiliriz. Şu sıralar Mavi Vatanın Akdeniz ayağı çok sıcak. Avrupa’da Fransa’nın başını çektiği egemen güçler Mavi Vatan politikasından çok rahatsız… Bu rahatsızlıklarını söylem ve eylem boyutlarında ifade etmekten çekinmiyorlar… Eylem kısmında kimi zaman bizzat çoğu zamanda Yunanistan vekil devletini kullanmaktalar.

Bugün yaşadığımız hadisenin bir benzerinin gerçekleşmesine yaklaşık 6 ay önce Türkiye Cumhuriyeti Donanması tarafından izin verilmemişti… Doğu Akdeniz’de iki Türk fırkateyninin eşlik ettiği Tanzanya bandıralı “Çirkin” adlı kargo gemisini, Libya’ya silah taşıyarak BM’nin silah ambargosunu ihlal ettiği şüphesiyle Fransız Courbet fırkateyni arama girişiminde bulunmuş, Türk Fırkateynleri  Denizde Çatışmayı Önleme Tüzüğüne uygun olarak Courbet’i engellemişti… bu olaydan 2 ay sonrasında Yunan Fırkateyni  Dçöt’e aykırı olarak Kemalreis Fırkateynimize sancak kıç omuzluk kısmından bodoslama çarpmıştı. Böyle rezil bir hadiseyi eziklik duygularının bir gereği olarak övgü dolu sözler ile ballandıra ballandıra yerel basınlarında propaganda yapmışlardı…

Yalnızca bir hafta önce Abd’nin son aylarını geçirdiği Dışişleri bakanlığı koltuğundan konuşan Pompeo: ‘‘Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile gerçekleştirdiğimiz görüşmede, Türkiye’nin son zamanlarda attığı adımların son derece saldırgan olduğu konusunda mutabık kaldık. Türkiye’nin giderek artan askeri kabiliyetleri bir endişe kaynağı” ifadelerini kullanmıştı…

Bu küstah açıklamaların 1 hafta sonrasında 22 Kasım 2020 tarihinde İzmir merkezli Arkas Denizciliğe ait Türk bayraklı ROSELINA-A konteyner gemisi   Yunanistan Deniz Kuvvetlerinden bir Amiralin sevk ve idaresinde yapılan İrini Harekatı’nda görevli Alman firkateyni F-220 Hamburg tarafından Mora Yarımadası’nın güneybatısında uluslararası hukuka aykırı şekilde durduruldu. Gemimiz Libya’nın Mısrata limanına insani yardım malzemesi taşıyordu. SOLAS sözleşmesi, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi ve Uluslararası Deniz Hukuku bağlısı tahammüllere aykırı olarak gemiye Alman sat komandoları tarafından bir baskın yapılmış, gemide 15 saat boyunca mürettebat fiziksel ve sözlü şiddete maruz kalmıştır. Gerek sivil gerekse askeri gemiler bağlı olduğu bayrak devletinin su üstünde ki unsurlarıdır. Dolayısıyla Türk bayraklı gemiye yapılan baskın Vatan toprağına çıkmak ile eş değerdir. Gemiye çıkılabilmesinin meşru olabilmesi için önce bayrak devleti ardından gemi kaptanından olur almak şarttır! Ticari yük taşımacılığında görev alan gemiler a limanından b limanına yaptıkları sefer öncesi taşıdıkları yükler ile ilgili konşimento düzenlenir. Bu belgede taşınılan yükün cinsi ve miktarı yazılır. Taraflarca imzalanıp kayda geçirilir. Gemiye çağrı yapan herhangi bir resmi unsur bu bilgileri talep ettiğinde kolaylıkla öğrenebilir. Söz konusu durum bu kadar net iken yapılan bu hareketin izahı mümkün değildir. Çuval hadisesi ile eş değerdir… Dışişleri bakanlığı iki sayfalık bir açıklama ile hadiseyi kınamıştır. Umarım daha öncesinde defalarca acı bir şekilde tecrübe ettiğimiz şekilde yalnızca söylem boyutunda sözde bir cevap olarak kalmaz… Peki neler yapılabilir?

Öncelikle bilmenizi isterim… Geminin sevk ve idare edildiği Köprüüstü adını verdiğimiz kısımda VDR adı verilen bir ses kayıt cihazı mevcut. Bu 24 saat ortam dinlemesi yapar. VDR kayıtlarından Alman savaş gemisi ile yapılan tüm telsiz muhaberesi ve gemiye çıktıklarında Köprüüstü’nde görüntülerden anladığım kadarıyla gemi kaptanına yapılan haydutça muamelenin ses kayıtları elimizde… Söz konusu kayıtlar üzerinden Uluslararası Hukukta Almanya mahkûm edilebilir. Tabi ki bu tek başına yerli bir cevap olmayacaktır. Alman bayraklı bir ticari gemiye Uluslararası Mütekabiliyet esasına göre aynı eylem ile somut bir tepki verilmesi gerekmektedir…

Ayrıca Almanya’da ikamet edip çeşitli kademelerde görev yapan 3 buçuk milyonu aşkın gurbetçi Türk’ün Almanya Hükümeti’ne gereken tepkiyi göstermesi bir sorumluluktur…

Somut bir tepki görebilecek miyiz? Yoksa alıştığımız şekilde ‘‘Şiddetle kınıyoruz’’ demeye devam mı edeceğiz?

Hep Birlikte Göreceğiz…

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Dış Politikada Söylem ve Eylemlerimiz Üzerinden Alman Hadsizliği