Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci

featured

 Kıymetli okuyucularımız, Tarihçilerin Kutbu olarak bilinen merhum Prof. Dr. Halil İnalcık Hocamızın “Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci” adlı kitabını tanıtacağız.
Bu kitap, toplantılarında yaptığı konuşmaları, muhtelif gazeteciler ile olan röportajlarını ve bazı      dergilerde yayımlanan yazıların derlemesidir. Yazıların başlığının altında derginin ismi, sayısı, tarihi  ve günü, söyleşiyi gerçekleştiren kişinin ismi verilmiştir. Bu da son derece araştırmalarda kolaylıklar sağlamaktadır. Söyleşi ve konferansların konuşma üsluplarının farklılıklarından dolayı bazı düzenlenmelere gidilmiştir.

   İnalcık Hoca, kültür-sanat, coğrafya, siyaset, ekonomi ve askeri alanda birçok fikir beyan etmiş ve Türkiye’nin içinde bulunduğu duruma dair çözüm önerileri sunmuştur. Tarih tenkidi ve tarihçiliğe dair tecrübelerini ve ilmini okuyuculara aktarmıştır.

  • “Objektif Tarih Olmaz”  adlı başlıkta tarihin yorumlanmasının her dönemde farklı olduğunu belirtmiştir. Örneğin: “II. Dünya Harbi’nden beri tarih, sosyal tarih, iktisadi tarih, kültür tarihi önem kazandı.” diyerek bu görüşlerini desteklemiştir. Tarihin yorumlanmasının iktisadi, siyasi, kültürel doğrultulara göre değişeceğini aktarmaktadır. Ayrıca çok önemli olarak Tarihçilerin iki kısma ayrıldığını bunların kimisinin arşivlerde araştırmalar yaptığını kimisinin ise bu araştırmaların geniş kitlelere intikal ettirmek için yazanların olduğunu belirtmiştir.
  • “Türkiye’de Tarihçilik ve Osman Turan”  adlı başlıkta merhum hocamız Dil ve Tarih-Coğrafya fakültesinin kuruluşunu aktararak bizleri o tarihe götürmüştür. Atatürk’ün tarih ilmine verdiği önem hakkındaO, kurtardığı Türk milletini gerçekten bir millet haline getirmek , ümmet duygusu yerine milli bilinci getirmek, onun milli tarihini inceleyerek ona milli benlik kazandırmak istiyordu. Yani, milli devletin kurulması demek, her şeyden evvel milletin, daha doğrusu halkın bir millet haline dönüşmesine bağlıydı. Onun için tarihe o kadar önem veriyor” diyerek düşüncelerini belirtmiştir. Aynı zamanda Osman Turan ile anılarını anlatarak o dönemi bizlere yaşatmış aynı zamanda biraz da olsun şaşırmamıza neden olmuştur.(s. 24)  İnalcık Hoca ile İbrahim Kafesoğlu arasında ilginç bir diyalog geçmektedir: Kafesoğlu milliyetçi bir arkadaş. Bir sözünü unutmam. Türk Kültür Araştırmaları Enstitüsü’nde dedi ki, ‘Türklük aleyhinde olan bir şeyi benimsemem tarih yazarken’. Yani, ‘ilimden önce benim için Türklük gelir’ dedi. Ben tabii hemen karşı çıktım. Hakikate bağlılık, Türk tarihine bir hizmettir. Biz gerçeğe sadık kalırsak, hem iddialarımız herkes tarafından, düşüman tarafından okunabilir, hem de Türk tarihinde yalana sapmak için hiçbir sebep yoktur.” demiştir. Buradan şunu anlıyoruz ki: İnalcık Hoca, hakikatı arayan ve onun peşinden koşan, ne olursa olsun objektif ve metodolojiye bağlı olarak hareket etmiştir. İşte bu anlayış onu: Tarihçilerin Kutbu yapmıştır.
  • Tarih Tenkidini Duygularımızla Yapıyoruz”  adlı başlıkta  İnalcık Hocamızıntarih sevgisini ve çalışma azmini net bir şekilde görüyoruz. Tarih bilgisinin derinliği ve onu çarpıtmadan beyan etmesi son derece önemlidir. Tarih metodu konusunda hocamız geçmişteki metinlerin doğru okumak ve anlamak gerektiğini açıklıyor. “Eski metinlerin yorum bilgisine hermenötik denir. Tabii bu arada belli başlı modern dilleri öğrenmek gerek” Burada Tarih ilminde başarının sağlanması ve daha güçlü eserlerin yayımlanması adı dil öğrenmenin ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.Bizde var olan geleneksel tarih anlayışına dair:
    “(…) Neden? Mesela, Aşıkpaşazade’yi okuyorsun, öyle masallar var ki inanılmaz. Fakat bu masallar başka kaynaklardan alınıp aynen veriliyor. Bizde ‘atalarımız ne yazmışsa doğrudur’ inancı vardı. Çünkü İslam inancında Müslüman yalan söylemez. Eğer onun söylediği şeyleri tenkide kalkarsan, yalanını çıkarırsın, ona karşı hakarettir bu. Onun için bizde geleneksel ilim kitapları birbirinden aktarır.” (s.36)Akademideki yayınlara dair ise:
    “Bizde üniversite mensuplarının çıkarttığı eserler, doktoralar hakkıyla tenkit süzgecinden geçirilmiyor. Avrupa’da böyle bir eser çıktığı zaman sahanın otoriteleri tanınmış insanları o kitabı alır, bir tanıtma yapar. Buna critica Bizde tanıtma diyoruz. Bizde çıkan eserleri öyle tenkit yoluyla gözden geçirip, onun bilim dünyasına ne getirdiği ve eserin bilim dünyasında nerede olduğunu tespit eden sistemli yayın yok” (s.41)
  • “Avrupa Birliği Bizim İçin Bir Mukadderat Sorunudur” adlı başlıkta Avrupa Birliği’nin etkileri, amacı, Türkiye’nin bir türlü alınmaması, Yunanistan’ın rolüne dair geniş bilgiler verilmiştir.
    Burada iki politika üzerinde durulmuştur: Yunanistan ve Megali İdea,  Yunan- Arap ilişkisi
    1) “Yunanistan’ın bu politikası asırlık bir politikadır ve her Yunan bunu mukaddes emanet olarak taşır kalbinde. Bu, ‘Megali İdea’ denen istila politikasıdır. Megali İdea, İstanbul’u almak, Girit’i almak, Kıbrıs’ı almak, Trakya’yı almak ve Bizans’ı ihya etmektir. Bundan vazgeçmiş midir? Evet, bugün dostuz. Yunanistan bu meseleleri yavaş yavaş halletmektedir ve bugün çok güçlü bir durumdadır. Ege’yi bir Yunan denizi yapma yolundandır, Kıbrıs’ı alma yolundadır. (s.57)Bu pasajdan açıkça görmekteyiz ki: milletler tarih boyunca ülkülerini kaybetmeden nesilden nesile aktarmaktadır. Bu ise milli şuuru diri tutmaktadır. Türk milletinde de aynı şuur ve bilinci hâkim kılmak son derece elzemdir.2) “Yunanistan Akdeniz milletlerini, bilhassa Arapları etrafında toplayarak Akdeniz’de Türkiye karşısında bir birlik kurmak için teşebbüslerde bulunmaktadır. Eski Yunan’da Delos bütün Akdeniz’deki ticaretin, tüccarların, devletlerin toplantı yeridir, yani Akdeniz’in bankasıydı Delos. Bugün Yunanistan Dışişleri Mykonos’ta bütün Akdeniz devletlerinin mümessilerinin dış işleri bakanlarını topluyor. Tabii Türkiye’yi de ihmal edemezlerdi. Türkiye’den dışişleri delegasyonuna çağrıldım. Orada ‘Mediterranean Faith’ ‘Akdeniz Projesi’ işleniyor. Yunanistan Arap devletlerini ikna ederek Yunanistan’ın başında olduğu bir siyasi birlik yapmaya çalışıyor. Yunanistan’ın AB’ye girdikten sonra iştahı artmıştır. Arap memleketleriyle bu ‘Mediterranean’ projesini AB’ye kabul ettirmiştir. Avrupa birliği bunu benimsemiştir. Sarkozy bunu Yunanistan’ın elinden almak istiyor yahut Yunanistan’la beraber bir Akdeniz Devletleri Birliği kurmak istiyor ama gerçekte Türkiye’yi dışarıda bırakarak bunu gerçekleştirmek istiyor. (s58)
  • “Tarihçi Hakikatsever Olmalı”  adlı başlıkta şunu açıkça görüyoruz: İnalcık Hocaaslında okuyucuya direk olarak hakikatten ayrılmamayı  Bu aslında çok önemli bir konu. Birilerinin alkışını almak, onlardan fayda sağlamak için yalan-yanlış, hakikatten uzak, sempatizan tarihçilik yapanlara inat her zaman hakikatın savunucuları olacağız.
    Evella ilim adamı olmak için insanın kendi kendine karşı yalancı olmaması lazımdır. Hakikat sever olmalı lazımdır. Övülmek ve şöhret için çalışırsanız, bütün disiplinlerde olduğu gibi, bu disiplinde de başarılı olamazsınız. Hakikati ortaya çıkaran tarihçiyi sevmeseniz bile kıskanç olmamalısınız. Onu okumak ve anlamak zorundasınız. Zamanınızın mantalitesine hoş görünmek için yazarsanız hakikatı inceleyemezsiniz. Bir takım modaya tâbi tarihçiler vardır. Bunlar arşivlere, vesikalara yıllarını vermiş, buluşlar yapmış tarihçilerden buluşlarını alırlar ve bir modele, bir kalıba dökerek şöhret yapmak isterler. Bu tarihçiler bir çalışmadan bir cümleyi veya bir fikri alıp esas metni unutarak bu cümleye ve fikre dayanarak tenkitle metnin diğer taraflarındaki deliller ve açıklamalar yapan insanı küçümserler. Bu yalnız bizde değil, ABD’de de çok yaygın bir usuldür. Simgesi şudur: “Putları kır, meşhur ol” Fakat bu metot geri teper. (s101)“Bizim memleketimize yaptığımız bir hizmet varsa o da, tarihimizin gerçeklerini bilimsel metotlarla, objektif ilme saygı duyanlara, yalan ve hurafeler yerine gerçekleri anlatmak şeklinde olmuştur. Bu savaşın silahı objektif ilimdir. Milli coşkuyu buna katmaktan kaçınmamalıyız. Karşımızdakilere gerçeği bu tutumla kabul ettirebiliriz. Hurafelere karşı hurafe ile gitmemeliyiz.” (“Güçlü Bir Kültür Savaşı Türkiye’nin Varlık Savaşıdır” adlı bölümden alınmıştır. s.137)
  • Arşivimizi Bilimsel Araştırmacılara Tamamen Açmalıyız”  adlı başlıkta arşiv ve arşivciliğin bir ülke için ne kadar önemli olduğunu genel hatları ile açıklamıştır. Arşiv nedir? sorusunun yanıtını ise verir:
    Temel anlamda, devlet arşivi, geçmişteki faaliyetlerini yansıtan belgeleri emin bir şekilde saklayan kurumdur, devletin devamlılığını temsil eder. Bunun yanında, devlet arşivinin temel fonksiyonu, geçmişte devletin tarihini araştıranlara belgeleri tasnif edip sunan bir bilim kurumudur. Onun bu niteliği üzerinde titizlikle durmak gerekir. Çünkü belge, öbür tarih kaynakları arasında, gerçeği en objektif biçimde yansıtan kaynaktır. Belgenin ortaya koyduğu gerçek karşısında her türlü iddia değersiz kalır. Biz tarihçiler bundan vazgeçmeyiz.” (s112)
  • Doğu Sorunun Çözümü Ekonomidedir” adlı başlıkta Doğu Sorununa dair açıklayıcı ve net ifadeler olarak şunları kullanmıştır:
    “Türkiye’nin sosyal, siyasi sıkıntılarını göğüslemekte en önemli desteği ekonomi alanındadır. Doğu sorununun, sosyal bütünleşme problemlerinin çözümü her şeyden önce ekonomidedir. Bütün siyasi, askeri hareketlerde ekonominin önceliğini daima göz önünde tutmak zorundayız. Ekonomi, zarar görürse ve ekonomik bir çöküntü gelirse her şeyi kaybederiz. Sosyal patlamalar, tüm planlarımız çiğner, geçer.” Hocamızın bu değerlendirmeleri son derece önemlidir. Bir devletin her anlamda ayakta tutan en önemli etmendir: ekonomi. Onun güçlü olması hem bölgesel hem de dünya çapında bir devletin prestijini ve konumunu değiştirebilir. Çöküş ise bölgede düşmanlara (emperyalistlere) yemi hızlandıracaktır.
  • Türkiye’de İki Farklı Halk Var” adlı başlıklı yazıda genel itibariyle hocamız bu kavramüzerinde duruyor. Kültür, siyasi vb. konularda kutuplaşan ve ayrışan iki farklı halktan Bu iki farklı halkın bir araya gelip, uzlaşmacı bir tavrı sergilemesinin zaruri olduğunu belirtiyor. Son olarak Arap Dünyası ve Türklere ilişkin röportaj sırasında Türkiye Irak’ta ne yapmalı?” sorusunu şöyle yanıtlıyor:
    Bugün Arap dünyası Türkiye’yi olumsuz algılamaktadır. Çocuklarına okuttukları mektep kitaplarını alın, tarihimize, bize karşı olumsuz bakmaktadırlar. Koloni devletlerin kendilerinden önceki Osmanlı rejimini kötülemeleri, Arapların tarihte Türkleri Arap hakimiyetine son veren bir ırk olarak görmeleridir. Türkiye laik bir devlet olmuştur. Buna olumsuz görmekte, İslam’dan çıkmış gibi algılamaktadırlar. Her Arap devleti aslında milli bir devlettir. İslam ideolojisi ikinci plandadır. Son zamanlarda ABD’nin baskısı dolayısıyla İslam dayanışması ve fikri ortaya çıkmışsa da, bugün hâlâ Arap memleketlerinde Arap gençliği Arap milliyetçiliğine tâbidir. Saddam gaddar bir rejim kurmuş olsa da, Arap gençliği onu milli bir kahraman gibi algılamaktadır. ABD bunda hata yapmıştır. ABD’nin ‘demokrasi getireceğim’ demesi Arap’ın kulağına girmez. ABD politikası çok yanlış. Bocalıyor. Arap içi Arap milliyetçiliği o kadar kuvvetlidir ki Hz. Peygambere İslam Peygamberi değil, Arap Peygamberi derler. Biz yeni koşulların farkında değiliz” (s209)
  • Son olarak “Üsküdar’ın Tarihi Üzerine Bazı Gerçekler” adlı başlıkta İnalcık Hoca, “Türk yapar, fakat övünmez”  ifadelerine yer veriyor. Bu bana El-Cahiz’in Türklerin Faziletleri kitabından bir pasajı hatırlattı:“Bir defasında Katul’e yani Mübareke’ye gitmek istedim. Bağdat’tan çıktım. Ordunun sınıflarına mensup Horosanlı, Ebna ve diğer sınıflardan süvariler gördüm. Bir at kaçmış, onlar soy atlar üzerinde onu yakalamaya çalışıyorlar, yakalayamıyorlardı. Onların kıyafetinde, değeri olmayan bir Türk geçiyordu. Türk değersiz bir atın üzerinde, onlar besili atlar üzerindeydiler. Türk atın önüne çıktı, hızlı bir oyun yaptı. Atı sakinleştirdi. Diğer askerler durmuşlar, ona bakıyorlardı. Aralarında Türk’ küçümseyen biri «Babam hayatına yemin olsun ki Türk’ün yaptığı zorlamadır .Onlar ülkenin insanları oldukları halde atı yakalayamadılar. Bu Türk kısa boyuna, zayıf hayvanına rağmen onu yakalamak istiyor.» dedi. Sözünü bitirememişti ki; Türk atı yakalayıp getirdi, onlara teslim etti.İşinin arkasından gitti. Onların övmesini, duasını beklemedi, onlara iyilik yaptığını belli etmedi.” (s107)

Bu kıymetli eseri siz değerli okuyuculara şiddetle öneriyorum. Esen kalın.
Tarihçilerin Kutbu, Prof. Dr. Halil İnalcık Hocamızı rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun. 

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Halil İnalcık’ın Merceğinden Tarih Bilinci