Muhaceretteki Telaferli Türkmen Şairler Antolojisi

featured

“Tengrin Nogay, yorulmak yok göçtür bizim kârımız  
Kün tuğ bolgıl kök kurıkan atamız dileğidir
Nerde olsa bekliyor ata mezarlarımız
Kurgandır Türk’ün beşiği kurgan Türk’ün ereğidir” [1]

Kıymetli okuyucularımız, Türkler tarihte Dünya’nın birçok bölgesine  hâkim olmuşlardır. Türk kültürü bu hâkimiyet alanı çerçevesinde geçtiği coğrafyalardaki dini, kültürel ve sosyal birikimi toparlayarak bir kültür meydana getirmiştir. Türk Kültür Havzası adlandırılması da bu manaya çıkmaktadır.
Tarihsel bir süreç içerisinde yoğrulan bu kültür gelecek nesillere farklı kollar ve araçlarla gelmeyi başarmıştır.  Bugün siyasi sınırları aşıp gelen bunun daha da ötesinde olan birçok unsur vardır. Bunların en başında: dil, edebiyat, inanç gelmektedir. Yaşadığım şehirden örnek verecek olursam Gaziantep’in sınır köylerinde yaşayan Barak Türkmenler’i sınırın diğer tarafında kalan -Suriye- Türkmenler ile olan bağ bunu açıkça ilan etmektedir. “Ezo Gelin”  türküsü sınır, siyasi karar, kanunlar tanımaz. Halep’in köyündeki Türkmen’in bağrını da Uruş Köyü’nde bulunan Türkmen’in bağrını da aynı şekilde dağlar, yakar.

Muhacretteki Telaferli Türkmen Şairler Antolojisi
Hazırlayanlar: Füsun Menşure-Ahmet Turan Tiryaki
Bu kitap, Türk Ocakları Genel Merkezi Sanat Edebiyat Kurulu Kuşlukta Yazarlar Topluluğu ile ILPEACE(Uluslararası Yaşam ve Barış Derneği) üyelerinin katkılarıyla hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu yazıda  “Muhaceretteki Telaferli Türkmen Şairler Antolojisi” adlı kitabı tanıtacağız.
Bu kitap, “Göç yolunda yitip giden soydaşlarımıza…” şeklinde çok manidar bir ithaf cümlesi ile başlamaktadır.
Bu eser, öz doğma yurtlarını/ellerini bırakmak zorunda kalıp, Türkiye’ye sığınan 16 şaire ait 119 şiirden oluşan bir antolojidir. Şiirlerde acı, feryat, hasret bunun yanında vatana olan özlem ve gurbetin çilesi vardır.
Türkler, Irak coğrafyasında hâkimiyeti yitirdiği tarihten bu yana katliamlara kadar giden işkence ve zulümlere maruz kalmışlardır. ABD’nin Irak işgali ve son dönemlerdeki yaşanan olaylar -Peşmerge ve İŞİD’in gerçekleştirdikleri- soydaşlarımızın bir şekilde yurtlarını bırakıp terk etmelerine neden olmuştur. Bu zulümlerden kaçıp gelen soydaşlarımız Türkiye Cumhuriyeti sığınmışlardır. Buradan açıkça belirtmeliyim ki: Telaferli bir Türk’ün Adanalı bir Türk’ten farkı yoktur.

Irak Türkmen Türkçesi Irak Türkmen Türkçesi Azerbaycan Türkçesi ağızları içerisinde değerlendirilmektedir. Ayrıca şöyle bir açıklama bulunmaktadır : “Irak Türklerinin konuştukları ağız sahasını içene girmektedir. Azeri sahası dil coğrafyası bakımından: Doğu Anadolu, Güney Kafkasya, Kafkas Azerbaycan’ı, İran Azerbaycan’ı, Irak ve Suriye bölgelerini kapsar.”[2]Irak Türkmen Türkçesi’nin kendine has ses ve biçim özellikleri bulunmaktadır.

Irak Türkleri Irak’ta Türklerin büyük bir çoğunluğu Sünni olup az bir kısmı Şii Müslümandır. Tarih boyunca ve süregelen siyasi olaylarda da bunu net bir şekilde görüyoruz ki Irak Türkmenleri için Şiilik ve Sünnilik ayrılığa neden olan bir sebep değildir. Türkmenleri yalnızca Türkmen kimliği ile kabul eden bir anlayışa sahiptirler. Türkmenlerin siyasal teşkilatı ve yegâne çatısı olan Irak Türkmen Cephesi‘nin anlayışı bunun üzerine kuruludur.
Irak’ta Türk varlığını kabul etmek istemeyenler, bu gücü “mezhepsel fitneler” ile kırmayı hedeflemektedirler.
Bunun yanında Türkmenler’in yurtlarına çok sayıda Kürt ve Araplar’ın yerleştirilmesi en büyük sıkıntılardan birisi olmuştur. Türkmenler’in o bölgedeki mezhep farklılıklarından dolayı daimi olarak huzursuzluklar ve baskılar baş göstermektedir. Telafer bölgesinde yaşayan Türkmenler birçok nedenlerden ötürü yurtlarını terk edip, Irak’ın muhtelif şehirlerine göçmek zorunda kalmışlardır. Bu da belirli bölgelerdeki demografik ve siyasi yapıyı değiştirmektedir. Şahsi kanaatim: Bu bölgedeki huzursuzluk ve kaosun temel amacı bölgede her manada etkin güç olan Türkmenler’in dağılmasını sağlamaktır.
2012 yılında yılında Irak Parlamentosunda kabul edilen raporda Türkmenlerin üçüncü ana unsur olduğunu, buna bağlı olarak tüm anayasal ve haklarının verilmesini kararlaştırılmıştır. (Ayrıntılı olarak s.11)
Tarih boyunca Türkler, bitmek bilmeyen bir göçe tabi olmuşlardır. Bir nevi iskânın çilesi Türkmen’in belini bükmüştür.
Sadece iskân ile sınırlandırmak doğru olmaz. Sosyal, iktisadi, güvenlik gibi birçok nedenlerden dolayı Türkler tarih boyunca hep göçmüşlerdir. Ne de olsa “gittiğin yer gurbet değil, ata yurdu…” dur. Şu 10-15 yılda şu terimlere alıştık: göç, muhacir, iltica, mülteci gibi. Yine yaşadığım şehri örnek göstererek göçün ve muhacirliğin ne demek olduğunu yakından gözlemleme fırsatı buldum. Burada yakınlarını kaybeden, vatanlarını bırakıp hiç bilmediği diyara göçmek zorunda kalmış kişilerin yüzlerini gözlemledim. Savaşın çok acı vatanın ise sıla olduğu bir kez daha anladım. Telafer’i genel bir itibariyle Irak’ı bırakıp gelmek zorunda kalan soydaşlarımız Türkiye’nin Ankara, İstanbul, Şanlıurfa ve Gaziantep şehirlerine yerleşmek zorunda kalmışlardır. Burada halkımızın teveccühleri ve yardımları ise son derece önemlidir, duygu yüklüdür.
Bu savaşlardan ve zulümlerden kaçıp gelen soydaşlarımız büyük acılarla bu topraklara düştüler. Kimileri çocuklarını, annelerini, kızlarını, babalarını geride bıraktı. Bir daha hiç görmeyeceğini bile bile… Bir daha pınarlarından su içemeyeceği köyünü, koşamayacağı sokaklarını, gezemeyeceği çarşılarını bıraktı. Daha sonra muhaceret hayatı adlı yeni bir sayfa açıldı hayatlarında. Bunun tanımlamasını yalnızca bu hayatı yaşayanlar bile bilir. Çünkü,  yoksulluk, hastalık ve gurbet gibi kavramları ve acıları basit bir şekilde anlayamayız.
Bu acıların ortasında insanlar içerilerinde bulunan duyguları açığa çıkarmak isterler. Vatanlarına olan hasretlerine, geride bıraktıkları sevdiklerine  olan duygularını şiir ile haykırmaktadır. Bu acı dizlerde inler, sızlar…

Şairleri haykırmayan bir millet, sevenleri toprak öksüz olmuş bir çocuk gibidir…”[3]

-Telaferli Türkmenler’in muhaceret hayatını ve Ankara’daki durumunu anlatan mısralar:
Çattık arapsaçı gibi zamana  Dün başıydık şimdi kaldık etekte Çoğu Abidinpaşa’da kirada Kimi Dikmen’de kimisi Mamak’ta Mevsim kış kar içinde sıra sıra Uşak kadın ekmek bekler ayakta Bir akşam Demirlibahçe’ye vardım Kızlar gördüm gözyaşları yanakta”

Naccaroğlu’ndan dizeler:
“Naccaroğlu mahrum oldu yurdundan
 Her dem yadlar resmin gitmez yadından
 Uyku görmez ayrıldığın ardından
 Bizi kim sattı kim aldı Telafer”

Teaferli Davut Kabaoğlu’ndan Yaralı Vatan’a:
“Vatan şeker şerbet baldan şirindi
Vatan anne baba candan şirindi
Vatan yeşil bahçe gülden şirindi
Ağla gönlüm ağla vatan yaralı”

Mikdat Havdioğlu’ndan Vatanım adlı şiir: 

“Telafer’dir ilimiz
Türkmencedir dilimiz
Türkmenler bahçesinde
Şad öte bülbülümüz

Türk oğluyam Türkmenem
Aslımı yitirmerem
Babamın vasiyetidir
Ben bu yoldan dönmerem.”

[1] Dinçaslan, M. Bahadırhan, Albatros, Aygan Yayıncılık, İstanbul 2016

[2] Luqman Nader Ismael, “Irak Türkmen Türkçesinin Bayat Ağzı” (Yüksek Lisans Tezi, Erciyes Üniversitesi), 2013

[3] Mehmet Emin Yurdakul, Bırak Beni Haykırayım adlı şiiri.

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Muhaceretteki Telaferli Türkmen Şairler Antolojisi