Hem Ana Hem Yurt: Kadın

featured

Bu yazı Münevver Karabulut, Özgecan Aslan, Şule Çet, yedi yaşında cinsel saldırı sonucu hayatını kaybeden Eylül Umutlu, on yaşındaki kızının gözleri önünde katledilen Emine Bulut ve tüm Türk kadınlarına ithaf olunmuştur.

Kadın, ana, hatun, aile mabedinin derleyip düzenleyicisi olarak Türk toplumunda mühim bir konumdadır. O, yalnız evinde çocuk büyüten bir figür olarak kalmamış devle işlerinde de söz sahibi olmuştur. Tarihin bilinen, okunan sayfalarına baktığımız zaman Hunlarda, Göktürk ve Uygurlarda kağanın hanımı hatunu, devlet işlerinde kocası ile birlikte karar merci durumunda görürüz. Büyük sosyolog ve fikir adamı Ziya Gökalp bu hususla ilgili olarak şu bilgiyi vermektedir: Velayet-i amme hakan ile hatunun bir arada olması suretiyle tecelli ettiği için bir emirname yazıldığında “hakan emrediyor” ibaresiyle başlarsa kabul olunmaz “hakan ve hatun emrediyor ki” sözüyle başladığında muteber sayılıyordu. Hakan tek başına bir elçiyi huzuruna kabul etmez sağda hakan solda hatun oturduğu bir zamanda huzura alınırdı. Şölenlerde, kinkeşlerde, kurultaylarda, ibadet ve ayinlerde, harp ve sulh meclislerinde, hatun da mutlaka hakanla beraber bulunurdu. Kadınlar hükümdar, kale muhafızı, vali, sefir olabilirdi. Bu muhtevadan çıkaracağımız ders aşikar olsa gerek…

Kadın-erkek ayrımının ilkçağdan bu yana sıklıkla görüldüğü dünya düzeninde Türkler, çocukları arasında böyle bir ayrıma gitmemişlerdir. Yusuf Has Hacib Kutadgu Bilig’de hem oğul hem kız derken yahut Dede Korkut okurken bunun örneklerini görmek hiç de zor değildir. Ve yine görmekteyiz ki toplum hafızasının gidebildiği en eski yer olan efsane ve destanlar Türklerin kadına bakışını gösterme açısından oldukça kıymetli bilgiler içerir. Destanlara bakıldığında kahramanların anneleri ve eşleri hep ilahi ışıktan varlıklar olarak tasvir edilir.[1] Öyleyse kadın Türklerde yaratıcı güç olarak da tasvir edilmiş ve bu haliyle müthiş bir değer kuşanmıştır diyebiliriz.  Kadına atfedilen bu kutsiyetin ataerkilliğin yaygın olduğu hiçbir toplumda görülmediği herkesin malumudur. Fakat ne yazık ki İslamiyet’in kabulü ile birlikte kadın, toplum içindeki eski işlevini zamanla kaybetmiştir. Buna sebep olarak ise artan etkileşim neticesinde gelişen Bizans ve İran usulü yaşan tarzı gösterilebilir. [2] Kadın bu yaşam tarzında geri plana çekilerek daha çok ev içinde etkinlik göstermiştir. Siyasi ve toplumsal hayattan elini eteğini çeken kadına hakkı olan değerim yeniden verilmesi ise cumhuriyetin ilk yıllarına tekabül etmektedir. Bugün ise kadın gerek siyasi gerek sosyal hayatta gerekse iş sahasında etkindir.

Sayın okuyucu buraya kadar kadının konumundan ve öneminden bahsettik. Gördük ki kadın Türk’ün doğuran anasıdır, yurdu, otağıdır. Bundan sonrası bizim asıl meselemizdir: Yani bugün… Modernleşirken canavarlaşan dünyanın son yıllarında her yeni güne bir başka kara haberle uyanmaktayız.  Bugün 23 Ağustos 2019. Emine Bulut haberi, medya kanalları ile Türkiye’nin gündemine kor gibi düştü. Emine Bulut, eşi tarafından on yaşındaki kızının feryatları altında bıçaklanmak suretiyle katledildi. Son on yılda katledilerek kayda giren 1964 kadından[3] biri Emine Bulut. Sayı azımsanamayacak kadar çok değil mi? Hoş, bir cinayet zaten nasıl azımsanabilir… Artık mesele konum değil ölüm kalım meselesi haline gelmiştir. Türk kadını, hiçbir devirde öldürülmeye teşebbüs edilecek kadar değersiz görülmemişken bugün yaşananlar bize kendimizi sorgulatmaktadır ve sorgulatmalıdır da.  Anne olup bir insanı doğuran, o insanı yetiştirip mayamızı yoğuran, yuvayı yapan o nazik, nadide kuşun nasıl olur da canına kastedilir? Ayrıldı diye bir kadını bıçaklamak, sevmiyor diye kurşuna dizmek, küçük bir kız çocuğuna cinsel saldırıda bulunarak kıymak hangi zihniyetin ürünüdür? Galiba ahvalimizin en büyük sorumlusu şiddetin reyting aracı olarak servis edildiği televizyonlar, medyanın sattığı çarpık ilişkiler, fenomen adı verilen sapkın insanların dayattığı kirletilmiş değerlerdir. Ve bir çözüm önerisi sunulacaksa bu yazının sonunda, haykırmak haddimizdir bir Türk kadını olarak! Nesillerimizi kirli çarkın ellerine bırakmaktansa tertemiz şuur aşılayan kitaplarla, kadim Türk töresi ile büyütmek, kız ile erkeği değil iyi ile kötüyü ayırt ederek yol almak vazifemiz olmalıdır. Ana olduğumuz, ev olduğumuz, insan olduğumuz unutulmamalıdır. Hülasa kadın erkek fark etmeksizin, öldürülen, silinen her kadının vebali hepimizin üstündedir. Geleceğe töre üzere toplum inşa edebilmek temennisiyle…

[1] İSLAM ÖNCESİ TÜRK TOPLUMUNDA KADININ KONUMU ÜZERİNE, İbrahim TELLİOĞLU.

[2] TÜRK KÜLTÜRÜNDE KADIN, Prof. Dr. Ayfer YILMAZ

[3] http://kadincinayetleri.org/

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Hem Ana Hem Yurt: Kadın