Türk Dilinin Yurtlarında İkinci Perde

featured

Türkçe, Türk’ün tarih sahnesine çıkışından itibaren doğu ile batının uç noktalarında, Adriyatik Denizi’nden Çin Seddi’ne dek hâkimiyet sahası kurmuştur. Çeşitli göçler ve akınlarla Türk milletinin ayak bastığı her toprakta filizlenen Türkçe, söz konusu toprakların pek çoğunda yüzlerce yıllık bu hâkimiyetin mümessili olmuştur. Gerek dil bilimcilerin gerekse tarihçilerin çalışmaları, Türkçe’nin konuşulduğu ve konuşulmaya devam ettiği toprakları belirlemekte mahirdir. Ancak sebebi bilinmeyen bir şekilde tüm Türk devletleri ve toplulukları içinde Suriye Türkmenleri göz ardı edilmiştir. Nitekim bugün, yıllardır süregelen Suriye savaşı olmasa belki de halen birçoğumuz orada yaşayan Türklerden habersiz idik. Şimdilerde Suriye meselesinin hem dünyanın hem de sınır komşusu olan Türkiye’nin gündeminde olması, konu ile ilgili yayınların artmasına vesile olsa da alandaki yetersizlik devam etmektedir. Öte yandan yıllar önce bizzat meselenin kendisine eğilmese dahi Suriye’yi bir alt başlık olarak değerlendiren yayınlara da rast geldiğimiz inkâr edilemez.

Batılıların Orta Doğu diye adlandırdıkları bölgenin Suriye sahasına Türklerin gelişi, bazı kaynaklarda Tolunoğulları (9.Yüzyıl), bazı kaynaklarda ise Selçuklular ile ilişkilendirilmektedir. Geçmiş üzerine akıl yürütmek tarihçilere kalsın, bizim meselemiz Suriye’de halen devam eden Türk’ün ve Türkçe’nin varlığıdır. Hangi devirde gelmiş olurlarsa olsun Suriye’de Türkçe binlerce yıldır varlığını sürdürmektedir. Konuyu ele alan çalışmalar, Türkçe’nin Irak ve Suriye’nin kuzey bölgelerinde konuşulduğunu söylemektedir. Bilhassa 20. yüzyılın başından bu yana devam eden emperyalist dayatmalar, Orta Doğu’yu Türksüz yönetmek[1] isteyenler, bu sınırı kuzeye çekmeye çalışmakta ve hatta terör ihracı ile giderek dilimizin ve kültürümüzün yayılış sahasını daraltmayı hedeflemektedir. Fakat dilimizin Golan Tepelerinden Halep’e, Lazkiye’den Rakka’ya bahsedilenden daha geniş bir coğrafyada konuşulduğu aşikâr olmuştur. Vazifemiz, Mustafa Kemal Paşa’nın doksan üç yıl evvel bizlere hitap ederken söylediği gibi dahilî ve haricî bedhahlara karşı milletimizin menfaatlerini savunmaktır. İşbu menfaat kapsamına elbette kültürümüzü asimile etmek isteyenlere fırsat vermemek de dahildir. Bahsimiz bu minval üzere olacaktır.

Suriye Türkmenleri ve Türkçesi üzerine yapılan akademik çalışmaların son derece yetersiz kaldığından yukarıda bahsetmiştik. Suriye Türkçesini alt başlık olarak değerlendiren isimler arasında Prof. Dr. Nevzat Özkan’ın ismi dikkat çekmektedir. Zira kendisi bu bahsi 2007 yılında “Türk Dilinin Yurtları”[2] isimli kitabında açmıştır. Kitap kısaca Türkçe konuşan topluluklara ve dil kullanımlarına değinmektedir. Binlerce yıllık egemenliğe rağmen Suriye’den yalnızca bir sayfada bahsedilmektedir. Oysa bizim söylemek istediğimiz bu konunun daha da irdelenerek sözlü ve yazılı varlıklarının ortaya konması gerektiğidir. Bunun için ise bırakın bir sayfayı belki de bir kitap bile başlı başına yeterli olmayabilir. Söz konusu bir sayfalık yazı incelendiğinde hocanın, yalnız Hatay’a yakın olan Lazkiye ve çevresinden haberdar olduğu ve Suriye Türkçesini bu çevre ile sınırlandırdığı göze çarpmaktadır. Ayrıca verilen 1.5 milyonluk Türk nüfusu da bugün 3 milyonun üzerinde olarak güncellenmiştir. Nevzat Özkan’ın Suriye Türklerinin “Bayır Bucak Türkleri”  olarak da adlandırıldığı bahsi gerçekten uzaklaşmıştır. Savaş süreci, Suriye Türklerinin Bayır Bucak’tan büyük olduğunu göstermiştir. Hocamız, Bayır Bucak Türkçesinin Hatay ağzına benzer olduğunu söyleyerek doğru bir tespitte bulunmuştur. Ancak bu bilgi eksiktir. Kuzey Suriye’nin batısında konuşulan Türkçe, Hatay ağzına yakınken doğuda Antep ağzına yakınlık göstermektedir. Halep Türklerinin kimlikleri ifşa edilmediğinde bir Antepli zannedilmesi işten bile değildir.

Görüldüğü üzere Türkçe Suriye’de geniş bir alana yayıldığı gibi kuvvetli bir konuşur kitlesine ve edebiyata da sahiptir. Bölgede yaşayan Türkler, tıpkı bizler gibi Türkçe ağıtlar yakmakta, türküler, ninniler söylemekte, masallar anlatmaktadır. Kan ve gözyaşı bu zenginliklerimizi yok etmeden ivedilikle derleme ve koruma çalışmaları başlatılmalıdır. Yaşayan kültür, ölüme terk edilmemelidir. Türk milleti, Mete Han’ın sözünü işitmeli, atalar mirasına sahip çıkmalı, torunlarına hiçbir kuvvetin silemeyeceği Suriye Türklüğü haritasını bırakmalıdır.

 

 

[1] Dr. Mehmet Doğan, Ortadoğu’nun Türkçesi. Yazar Yay. 2017.

[2] Prof.Dr. Nevzat Özkan, Türk Dilinin Yurtları. Akçağ Yay. 2007.

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Türk Dilinin Yurtlarında İkinci Perde