Karabağ’da Üçüncü Savaşa Doğru – Kutlu Altay Kocaova

Kutlu Altay Kocaova

Ermenistan, Âzerbaycan ile olan ilişkilerinde hep, üç devlete göre hareket etti. Rusya, İrân ve Fransa… Tabiî, Fransa, aynı zamânda bütün Batılı devletler anlamına da geliyor. Öyle ki, 2. Karabağ Savaşı’ndan sonra Ermenistan, Âzerbaycan karşısında ezilse bile Rusya, izin vermediği için barış andlaşması yapılamadı. Şimdi Ermenistan başbakanı Paşinyan, Rusya ile ipleri koparmak istiyor. Mümkün mü? Değil, tabiî ki…

Biz, Ermenî sorununu 1878 Berlin Andlaşması ile başlatsak da, aslında yüzyılın başına kadar çekmek gerekiyor. 13 Ekim 1827’de Erivan’ın Rusların eline geçmesiyle birlikte, Ermenî Gregoryen Kilisesi’nin en önemli makâmı olan Eçmiadzin Katolikos’u da Rusların kontrolüne geçti. Bu da aslında tüm Ermenîlerin kontrolünün Rusların eline geçmesi, demektir.

Bilindiği üzere Osmanlı’daki azınlık sistemi, bu milletin kendi içlerinde özerk hukûk ile yaşamalarına dayanır. Yâni onlar, Osmanlı’ya vergi öderler; Osmanlı da onların Kilise merkezli yaşamalarına izin verir. Doğum, ölüm, evlilik, vb. işlemlerini Kilise yerine getirir. Yâni her azınlık milleti, Kilise yönetir. Elbette, devlet güçlüyken, işler iyi yürür. Ama devlet zayıflarsa, bu sistem, çöküşe neden olur. Osmanlı’da da öyle oldu. En büyük Ermenî dînî makâmı, Rusların kontrolüne girince, Ruslar da o makâm eliyle, İstanbul Ermenîlerine de ulaşma fırsatı buldu. Sonraki süreç de zâten biliniyor. Ermenî örgütlerinin Rus desteğiyle büyümesi, ayaklanmalar, Müslümânlara (Türklere ve Kürdlere) yönelik soykırım ve Tehcîr… Ardından Erivan bölgesinde önce İngiliz gölgesinde bir Ermenistan, sonra da Sovyet Ermenistan’ı ve günümüz… Dolayısıyla dört yıl sonra 200. yılı tamamlanacak Rus etkisinin, zayıf bir başbakan eliyle değişmesi mümkün mü? Tabiî ki, hâyır…

Ermenî mes’elesinin Ruslardan ötürü uluslararası bir hâl almasıyla birlikte Fransa, ABD ve İngiltere de işin parçası oldular. Ama bu üçü içinde en ileri giden Fransızlar oldu, mâlum. Özellikle Adana ve çevresinin işgâli sürecinde Ermenîlerin önemli dînî makâmlarından biri olan Kilikya Patrikliğini kontrol ettiler. Zâten Katolik Ermenîler üzerinde de eskiden beri etkindiler. Zamanla ABD ve İngiltere geri plana çekilip, Fransa daha da aktif oldu. Ama yine de Fransız etkisi, hâlâ Rus etkisi ile kıyaslanamaz.

İrân etkisi ise Âzerbaycan’ın bağımsızlığı ile kendisini gösterdi. İrân, maâlesef, Âzerbaycan ile dost olmak yerine düşmân olmayı seçti. İrân kontrolündeki Âzerbaycan bölgesinin elinden çıkacağı korkusuyla, birinci savaşta da, ikinci savaşta da Ermenistan’a açık destek verdi. Öyle ki, Ermenistan’ın en önemli soluk borusuna dönüştü. İrân açısından da Ermenistan, Rusya ile kara bağlantısının en önemli ayağı oldu. Zangezor bölgesinin Âzerbaycan’a geçmesini, İrân bu yüzden savaş nedeni olarak görüyor. Oysa, o bölge, 1918’de Âzerbaycan toprağıydı. SSCB döneminde Ermenistan’a verildi. İkinci savaşı bitiren ateşkeste bu bölgede Nahçıvan ve Âzerbaycan’ı birbirine bağlayan bir karayolu ile demiryolu yapılmasına karar verilmişti. Ama İrân buna da karşı çıktı. Ermenistan ise imzâ atsa da, gereğini yerine getirmedi. Yâni mes’ele sâdece bir toprak alma mes’elesi değil. İrân, Türkiye ile Âzerbaycan arasında, İrân’ı devre dışı bırakacak hiçbir şeyi kabûl etmiyor.

Bununla birlikte Ermenistan, Âzerbaycan ile olan ilişkilerinde seçim yapacak, dış desteğe göre hareket edecek konumda değil. Türk düşmânlığını kenara bırakıp, akılcı ve gerçekçi hareket etmek zorundalar. Bunun için ise önlerinde iki adım var. Birincisi, kayıtsız şartsız Hankendive çevresindeki diğer işgâl bölgelerini boşaltmak. Boşalttıktan sonra ise bölgedeki sivil Ermenîler için BM şemsiyesi altında, Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğünde bir azınlık hakları görüşmeleri başlayabilir. İkincisi ise Zangezor bölgesinin Ermenistan’da kalmasıyla birlikte İrân sınırı boyunca, 10 kilometrelik hat boyunca Türkiye ve Rusya’nın garantörlüğü altında “serbest ticârî ve yolcu geçiş bölgesi” i’lân edip, derhâl yol inşaâtına başlamak. Bu bölgede de Türk, Âzerbaycan, Ermenî, Rus ve İrân vatandaşları için pasaportsuz geçiş hakkı tanımak. Aslında İrân’ın Ermenistan ile ilişkilerini hiçbir şekilde etkilemeyeceği için İrân’ın kabûl etmesi gerekir. Ama İrân, Türkiye’nin kendi topraklarını kullanmadan Âzerbaycan ile kara taşımacılığı yapmasını kabûl edemiyor.

Eğer Ermenistan, akılcı ve gerçekçi davranıp, bunları teklif eden taraf olmazlarsa ya da kayıtsız şartsız kabûl ettiklerini açıklamazlarsa, üçüncü savaşın yıkımını yaşayacakları gün gibi ortada. Oysa, hâlâ ikinci savaşın yaralarını saramadılar. Üçüncü savaşı sürdürmeleri imkânsız. Âzerbaycan’ın Şuşa tepelerinden birkaç kilometre mesâfedeki Hankendi’ni vurması ve kurtarması, çok uzun sürmeyecektir. Hemen ardından ise Âzerbaycan kuvvetlerinin Zangezor’a ve Gedebey bölgesi üzerinde Göyçe Göl’e yönelik hareket geçmesi çok zor olmayacaktır.

Savaşın ne olursa olsun, Âzerbaycan ve Ermenistan arasında kalması gerek. Bunun olması için ise İrân’ın müdâhale etmeye cesâret edemeyecek bir şekilde davranmak gerekiyor. Bana göre bunun iki yolu var. Birincisi, Moskova Andlaşması ile zâten Türkiye’nin garantörlüğünde olan Nahçıvan’a Türk birliklerinin girmesi ve Âzerbaycan’ın Zengilan bölgesine de etkili bir Türk savaş gücünün yerleştirilmesi. Bu doğrudan İrân’a mesaj olacaktır.

11 Eylül 2023

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Karabağ’da Üçüncü Savaşa Doğru – Kutlu Altay Kocaova