Kolaylık Denizinden Korkup Zorluk Okyanusunda Boğulmak

featured

“Entia non sunt multiplicanda sine necessitate”
(Varlıklar gereksiz yere çoğaltılmamalıdır.)
– Ockham’ın Usturası

Bir süre önce çok enerjikken değişime ayak uyduramamak, stres ve kronik yorgunlukla mücadele etmek beni yeniden bildiğim şeyleri keşfetmeye ve uygulamaya itti. Sonra bu yazıyı yazmama sebep olan olguyu düşünmeye başladım…

Gece oluyor; değişim arzusu doğuyor, özgüven yükseliyor, pek çok plan yapılıyor, uyku arzusu yok. Sabah oluyor tüm o güzel hisler ve planlar ortadan kayboluyor, erteleme alışkanlığı hakim geliyor ve insan yapılacak işleri ağır olduğunu düşünerek yapmaktan kaçınıyor. Olayın birden fazla boyutunu hatırlamam ve yeniden benimsemem için birkaç bilgi ve nasihat devreye girmişti. Burada onları sırasıyla aktarmaya çalışacağım.

Niçin Erteliyoruz?

Bizi hayvanlardan ayıran özelliklerimizden birisi aslında irade dediğimiz şeyi taşıyan ön beyin korteksimizin daha gelişmiş olmasıdır. Öyle ki bu ön beyindeki korteks dediğimiz beyin alanımız sayesinde geleceğe yatırım yapar, mantıkî hareket eder, daha büyük bir arzu uğruna kemerleri sıkabiliriz.

Amma velakin sürüngen beynimiz olan limbik sistem denen bir şey daha vardır. Bu limbik sistem gelin görün ki evrimsel anlamda daha eskidir ve temel ihtiyaçlar üzerine kurulu, ana odaklı olduğundan daha güçlüdür. Haliyle hayvanlar gibi anlık acı, haz üzerine kurulu şeyler yani rahatımız için geleceği görmezden gelmemizin sebeplerinden birisi limbik sistemin kortekse karşı sıkça galip gelmesidir.

Üstesinden Gelmek

Tabii ki ertelemeden ve kontrolsüzlükten kurtulmanın yolunu bulmak zor olmadı ama vakit aldı. En başta Yoga öğretmenim İsveçli Vishwanath Giri’nin bana ilk tanıştığımız dönem bir sorum üzerine dediği “Kargaşanın ortasında dünyaya gelip ayak uydurmaya çalışıyoruz” cümlesi aklıma gelmişti. Geceleri geç saate kadar uyanık durup hiçbir şey yapamıyordum çünkü eylem değil, dinlenme zamanıydı. Uyku saatimi düzene sokmak için alarm kurup sabah erkenden kalkıp işleri aradan çıkardıktan sonra gün içinde kısa molalar ile uyuyup gece rahatça uyuyabilmek epey fayda getirdi. Sabah kalktığımızda erken saatte enerjik olmamız, gün başlamadan hazırlanabilmemiz bu konuda bence çok önemli.

Bir diğer şey ise Bilişsel Davranışçı Terapi (BDT) konusunda beğenerek okuduğum Dr. David Burns’un oldukça basit tavsiyesiydi: düşüncelerini yaz, incele, olumlu şeylerle değiştir.

Ne tuhaftır ki geçmişte insanlar yazı yazarak büyü yapabildiklerine inanıyorlardı. Yazarak daha iyi hatırlamak, kendini telkin etmek, duygusal arınma gibi mucizevi şeylerin basit ama etkili olduğunu düşünürsek gerçekten yazmak hârikulâdedir. Ehh tüm bunları karıştırmamak için burada Burns’un tavsiyesini nasıl kullandığımı açıklamak istiyorum:

Gece erken uyumayıp başarıp sabah kalktığımda kendime zaman ayırıp spor yaptım. Normalde çabucak bitirdiğim spor hareketlerini belli bir cümleyi belli sayıda tekrar ile kolaylaştırıp süreyi derinleştirdim. Spor yaparken düşünmeye fırsatım olduğu sırada ise günü planlamaya başladım. Bu konuda ağır uğraşları parçalara bölmek ve tıpkı bir egzersiz programı gibi ‘istasyon’ metoduyla dönüşümlü bir düzene koymak performansım ve ruh halime iyi geldi. Sevdiğim bir amerikalı yazar geçenlerde konuştuğumuzda “Olguları basitleştirmeliyiz” demişti. Şimdi düşünüyorum da çözüm yalnızca bir çocuğa anlatır gibi sorunlarımızı kendimize vakit ayırarak incelemekken bundan korkup, bunu büyütüp yani en baştaki mottodaki gibi gereğinden fazla büyütüp ondan kaçtığımızda ise gerçekten zor olana sarılıp boğuluyoruz…

İçindekiler

0
alk_la
Alkışla
0
sevdim
Sevdim
0
k_zg_n
Kızgın
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
be_enmedim
Beğenmedim
Kolaylık Denizinden Korkup Zorluk Okyanusunda Boğulmak